🔸38.BÖLÜM: ÖLÜ ŞEHİR

874 131 19
                                    

Nasıl yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bir şekilde güvende hissetmemi sağlıyordu. Onun yanındayken sanki hiçbir şey beni incitemez, kimse bana dokunamazdı. Belki de bana eşlik etmesini istememin nedeni buydu ama bencillik etmek istemiyordum. Damien iyi bir dövüşçü olabilirdi ama sonuçta sadece bir insandı. İncinebilirdi. Üstelik o makine bana aitti ve benim sorumluluğumdaydı. Kimseyi, özellikle de Damien'ı bu işe karıştırmak istemiyordum.

Yorgun bir sesle, bunun onu ikna etmeye yeterli olmasını umarak, "Bu senin meselen değil." dedim.

"Aslında öyle." Cevabımdan tatmin olmayarak parmaklarını çenemden çekerken dokunuşunu özlediğimi fark ettim. Bunu dile getirmekten korkarak dudaklarımı birbirine bastırırken Damien'ın bakışları avuç içlerimin karıncalanmasına neden oldu. "Bir bakıma bana sahipsin. Eğer ölürsen Başkan Eugine beni müzayedeye geri postalar. Efendilerimin değişmesini umursamıyorum ama sen nazik ve tatlısın. Bir başkasındansa senin olmanı tercih ederim. Bu durumda güvende olduğundan emin olmam gerekiyor."

"Aptal gibi konuşuyorsun. Buna ben sebep oldum, sen değil. Bu işe bulaşmanı istemiyorum. İncinebilirsin, Damien." Bunu anlamıyor muydu? Yoksa umurunda bile değil miydi? Bu kadar kayıtsız olması mümkün müydü? Sesim çatlarken "Ölebilirsin bile." diye ekleyerek devam ettim.

"Öncelikle ölmeye hiç niyetim yok." Parmaklarını saçlarının arasından kaydırırken alaycı bir tavırla güldü ama gözleri gülmüyordu. "Dürüst olmak gerekirse, o makinenin bu kahrolası şehre ya da insanlara ne yaptığı umurumda değil. Ne kadar kötü olabilir? Dünya zaten berbat bir yer... Ama sen değilsin. Madem bu makineyi yok etmek istiyorsun o halde sana yardım edeceğim. Aksi nankörlük olurdu, değil mi? Arena meselesinde beni korudun."

Ona endişeyle bakmadan edemedim. Bana karşı kendini borçlu hissettiğin için mi benimle gelmek istiyordu? Bu daha da kötüydü işte. Kendimi açıklamaya çalışırken olabildiğim kadar içten ve dürüst olmaya çalıştım.

"Bana hiçbir şey borçlu değilsin. Bu işi kendi başıma halledebileceğimi biliyorum. Ben gayet makul bir insanım."

"Makul bir insan olsaydın kürsüye çıkıp ülkenin önde gelen insanlarına meydan okumadan önce bunun berbat bir fikir olduğunu anlardın." Kaşlarımı kaldırdım. Sonra kızardım ve bakışlarımı kaçırdım. Damien yüzünü buruşturarak öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı. Gür kirpiklerini indirirken parmaklarıyla yüzüne dokundu. Sesi saten kadar yumuşaktı. "Affedersin. Bunu söylememeliydim."

"Ama doğruyu söyledin."

"Yine de söylememeliydim."

Daha fazla itiraz edecek gücü içimde bulamıyordum. Zaten Damien ne dersem diyeyim benimle gelecek gibi görünüyordu ve dürüst olmak gerekirse geçen günkü konuşmamdan sonra onu burada tek bırakma fikri beni endişelendiriyordu. Ben etrafta yokken Başkan Eugine bana olan hırsını Damien'dan çıkarmak isteyebilirdi. Zaten tam da bunu yapacak bir karaktere sahipti. Damien'in sessizliğimi nasıl algıladığını bilmiyorum ama bu benim için bir onaydı. Başkan Eugine gibi bir yaş tahtaya basmaktansa Damien'ın gözümün önünde olmasını tercih edeceğime karar vermiştim.

Parmak uçlarıma bakarak, en sonunda, "O halde yola çıkmak için hazırlanalım." diye mırıldandım. "Bir saniye daha beklemek istemiyorum. Ne kadar erken bu işi halledersek o kadar iyi."

"Sen nasıl istersen." dedi Damien. Bu dediği bana eski günlerimizi hatırlatırken dudaklarım gerildi.

Daha sonra Abraham'la bu küçük seyahati konuşmam ve bir yalan uydurmam gerektiğini fark ederek Damien'ın yanından sessizce ayrıldım. Abraham o sırada kış bahçesindeydi, çiçekleri suluyor ve saksıların tozunu alıyordu. Beyaza boyanmış ve yapay sarmaşıklarla süslenmiş ahşap sandalyelerden birine oturarak tüm sevecenliğimle "Merhaba, Abraham." dedim. Abraham hiç cevap vermeden işini yapmaya devam edince bozularak suratımı astım. Meclis yüzünden hâlâ bana biraz tavırlı olsa da onu tanıyor, uzun süre küs kalamayacağını biliyordum. Konuşmaya başladığımda aklıma gelen tek yalanı söyledim. Olanlardan sonra kafamı dinlemek için iki günlük bir tatile çıkıyordum. Abraham şüphelenmiş gibiydi. Sanırım tam bir işkolik olduğum ve bunca zamandır 'tatil' lafını ağzıma nadiren aldığım içindi... Neyse ki fazla soru sormadan hafifçe gülümsedi ve bir tatilin bana iyi geleceği konusunda benimle hemfikir olduğunu söyledi. Her zamanki gibi benim iyiliğimi düşünüyordu. Onun bu sevgisine yalan söyleyerek karşılık vermek beni utandırıyordu. Bunu onun iyiliği için yapıyordum ama bu doğru değildi ve bana her bakışında her an her şeyi itiraf edecek gibi hissediyordum. Bunu yapmamak için aceleyle veda ederek Abraham'ın yanından ayrılırken en kısa sürede onunla aramı düzeltmem gerektiğini düşündüm. Bildiğim tek babayı da kaybetmeyecektim.

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now