🔸18.BÖLÜM: BUZ VE ATEŞ

1K 160 79
                                    

Yapmamı istediği ateşli oyuncağı elde edemeyen o yaramaz velet gibi söylenerek başladım güne.

"Sağlam bir madde lazım bana. Belki de abanoz denemeliyim? Ama abanoz doğal halindeyken bükülmez."

Mırıldanmak, söylenmek, kendi kendime durum analizi yapmak sadece canımı sıkan bir çalışma üzerine yoğunlaştığımda olan bir şeydi. Ya uykusuzluktan ya da fazla çalışmaktan olsa gerek, hem başım ağrıyordu hem de yorgundum. Üstelik daha kahvaltı bile etmemiştim... Damien'da etmemişti. Göz ucuyla yorum yapmadan yanımda duran genç gladyatöre baktım. Aslında o sabah ona kahvaltıyı benimle etmek isteyip istemediğini sormak istiyordum. Birkaç gündür sormak isteyip de soramadığım bir soruydu bu. Damien artık o kadar da kaba olmadığı için yemeği odasına göndermek kabalıkmış gibi geliyordu bana. Derin bir nefes aldım ve bir anda "Damien," dedim bir cesaretle. Sesim öylesine nazik ve öylesine yumuşaktı ki Damien bana baktı. Talihsizlik bu ki, tam da o sırada üzerinde çalıştığım küçük sis makinesi yüksek sesle homurdanmaya başladı. Ya içindeki kimyasallar ya da zorlanan motor yüzünden bir süre sonra ağzından gri dumanlar çıkmaya ve yavaş yavaş zemini kaplamaya başladı. Tek yapabildiğim bu olduğu için 'Eyvah!' diye geçirdim içimden. Haznenin basınç dayanıklılığı konusunda yanılmıştım demek. Şey... Bu iyi değildi. Hem de hiç. 

"Ah, hayır! Bunun olmaması gerekiyordu!" derken sesimde de yüzümde de derin bir korku vardı çünkü taş çatlasa bir top büyüklüğünde olan bir makineden bu kadar duman ve ses çıkması hiçbir zaman hayra alamet olmamıştır. "Bir şeyler ters."

"Cidden mi?"

Bu, Damien'ın o sabah söylediği ilk şeydi. Zemini kaplayan koyu dumana sert bir biçimde bakarken ses tonunda huysuz bir alay vardı.

"Hayır," dedim ve bir kere daha yineledim. "Bir şeyler gerçekten ters."

Dumanlar iyiden iyiye arttı ve makine olduğu yerde zangır zangır titremeye, sallanmaya, soğuk terler dökmeye başladı.

Bu defa sesli bir biçimde "Eyvah!" dedim.

Eyvah ki ne eyvah.

Alet patlayacaktı, hapı yutmuştuk.

Ne yazık ki, gerçeklik bana acımasız davrandı ve ben bunu dile getirmeden önce düşündüğüm şey gerçekleşti.

Tepki verecek kadar bile zamanım olmamıştı ama Damien'ın olmuştu. Parmakları beni şaşkına uğratacak kadar sert bir biçimde dirseğimi kavradı. Beni sertçe geri çekti ve dengemi kaybedip zemine düşerken korkunç bir patlama sesi kulaklarımı çınlattı. Tam bir felaketti. Her yer birden birkaç derece ısınmıştı. Bir somunun tepemden geçip duvara bir ok gibi saplandığını bile gördüm. Duvarda küçük bir göçük oluştu. Sonra birkaç göçük daha onu takip etti. Neyse ki yerdeydim de o somunlardan biri bir yerime gelmemişti. Damien ise birkaç adım ilerime düşmüştü ama kara dumanlar öyle yoğundu ki olduğum yerden onu göremiyordum bile. Doğrusu görecek halde de değildim. Ellerimi çınlamayı azaltmak için kulaklarıma bastırdım ve pis duman yüzünden ciğerlerim alev alırken bu hissi azaltmak için birkaç kere öksürdüm. Hem kızgın hem de şaşkındım. Bu olanlara inanamıyordum. En son bir şeyler patlattığımda on beş yaşındaydım ve o bile kendi rızamla olmuştu. Şimdiyse çalışma odam dumandan ve yanmış yağ, motor ve lastik kayış kokusundan geçilmiyordu. İnsanın burnunu yakan, iğrenç bir kokuydu bu.

Çınlama hissi son bulduğunda "Damien?" dedim endişeyle. Dizlerimin üzerinde doğruldum ve ellerim kucağımda yumruk halini alırken bunun faydasız olacağını bilsem de siyah dumanın arkasını görmeye çalıştım. Faydasızdı. Yeniden ona seslenirken sesim duygu yoğunluğundan dolayı dalgalandı. "Damien? Bir şey söyle? İyi misin?"

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin