🔸32.BÖLÜM: GEÇMİŞİN TOZLARI

840 143 38
                                    

Diana ve Damien'ın ilişkisini öğrenmek beni öyle şaşırtmıştı ki, şaşkınlıktan başka hiçbir duygu hissedemiyordum. Ciddiyim. Galiba Damien'ı o şekilde hayal edemediğim içindi... Yani, bir 'aşık' olarak... 

Fakat Damien şu an hiç de bir aşık gibi görünmüyordu. Öfkeliydi, hem de çok. Diana'nın 'sevgili' dediğini duyunca ifadesi gözlerimin önünde sertleşti. Ellerini yavaşça omuzlarımdan çekerken kısık sesle bir küfür savurdu ve kızgınlıktan alev alev yanan gözlerini Diana'ya çevirdi. Olduğum yerde ufalıp küçücük kaldığımı hissettim. Özellikle de Damien'ın tepkisi yüzünden orada bana yer yokmuş gibi hissediyordum.

Neden öfkeli? Yoksa ona karşı hâlâ hisleri mi var? Tanrı aşkına, neler düşünüyorum ben böyle?

"Onun önünde geçmişimden bahsetmeye nasıl cüret edersin!"

"Ne yani, ona hiçbir zaman kim olduğumu söylemeyecek miydin?" diye sordu Diana şaşkın şaşkın. Rol mü yapıyordu yoksa gerçek miydi insan anlamıyordu. "Beni görünce neden rahatsız olduğunu anlatmayacak mıydın?"

"Seni bilmesi için bir sebep yok. Benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun." 

Kelimeler kafamın içinde dalga dalga yankılanırken ve mantığımı delip geçerken ne düşünmem gerektiğini kestiremiyordum. Her şey o kadar garipti ki! Yani, evet, Diana güzel bir kadındı. Hatta çok güzel bir kadındı. Kuğu gibi bir teni ve alev gibi saçları vardı. Herhangi bir erkeğin ona aşık olması şaşırtıcı olmazdı ama Damien? Cidden mi? Çok garip. Ben onun her zaman böyle şeylere çok uzak olduğunu düşünmüşümdür.

O kadar dalgın bir haldeydim ki Damien elimi tutunca korkup irkildim. Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirirken düşüncelerim rüzgara kapılmış bir toz bulutu gibi dağıldı. İfadesi öfkeli olsa da elimi tutan eli güçlü, nazik ve sıcaktı. Ruhumu parçalayan bu konuşmayı yarıda keserek beni oradan götürdü. Damien'ın adımlarına ayak uydururken şaşkın şaşkın birleşen ellerimize, sonra da sırtına baktım. Derin bir nefes aldım. Hâlâ az önce olanları sindiremediğim için tek kelime edemiyordum. Damien elimi bırakıp kapıyı gürültüyle kapatana kadar çalışma odama geldiğimizi bile fark edemedim. Burada bizden başka kimse yoktu. İçimden bir ses Damien'ın beni buraya konuşmak için getirdiğini söylüyordu. Bu düşünceyle bakışlarımı kaldırıp ona baktım. Yumruklarını öyle çok sıkıyordu ki, canının yandığından emindim. Yine de diyecek kelime bulamadım. Bunun ana sebebi yorum yapmaya hakkım olmadığını düşünmemdi.

Sessizliği kıran Damien oldu.

"Bu konuyu konuşmamayı tercih ederim," Alçak bir sesle konuşuyordu, hatta sesinin hoş bir tınısı bile vardı ama bu sözler... "Yine de düşündüğün gibi bir şey değil."

Nefesimi tutup kendimi öldürmek istemediğim için soluğumu bıraktım.

Fısıltıyla "Değil mi?" dedim.

"Tatsız bir hikaye." dedi.

Bu laf beni daha da meraklandırdı.

"O zaman neden onunla buluştun?"

"Ne? Hayır. Onunla buluşmadım, asla buluşmam."

Düşünürken uyuşmuş parmaklarımla alt dudağımın altını okşadım. "Aranızda ne geçti, Damien?" diye sordum sonunda. "Neden onu gördüğün her seferinde öfkeleniyorsun?"  

Boğulurcasına bir hırsla "Çünkü o-" dedi fakat çok fazla şey söylemek üzere olduğunu fark edince sustu. Beklenti dolu gözlerle ona bakmama rağmen bakışlarımı görmezden geldi ve gücü kalmamış gibi sırtını duvara yasladı. Damien'ın yüzünde bir hüznün belirdiğini görünce kendimi garip hissettim. Görünüşe göre duygusal olarak boşlukta hisseden tek kişi ben değildim. Damien nihayet bana baktığında aradan birkaç dakika geçmişti. Şaşkın, meraklı, endişeli ifademi görünce acıyla gülümsedi. "Sana gerçekten bir açıklama borçluyum, değil mi? Diana'nın söylediği şey doğruydu. Bir ara çok yakındık."

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon