🔸27.BÖLÜM: GÜVEN PARÇASI

823 139 52
                                    

Bayan Contessa'nin yanından ayrılıp evime döndüğümde Abraham'a söylediğim gibi akşam olmuştu. Kendimi yorgun ama mutlu hissediyordum. Öyle mutluydum ki Başkan Eugine'nin geleceği düşüncesi bile moralimi bozmuyordu. Bayan Contessa'nın böyle bir teklif vermesi çok tatlıydı ve Mina'ya gelince... İyileşmesi zaman alacaktı belki ama bir gün başaracağından emindim. O günü görmeyi çok isterdim.

Kapıyı bana her zamanki gibi Abraham açtı.

"Merhaba, Abraham. Şu bakıcı işini iptal edebilir misin?" diye sordum içeri girerken. Evin içinde tam bir kargaşa hakimdi. Hizmetçiler ellerinde yemeklerle, kumaşlarla, ıvır zıvırlarla oraya buraya koşturuyordu. Saçımı gözümün önünden çekerken "Yazlığı da temizlemeye gerek yok artık." diye ilave ettim.

"Ah, neden?" Öne eğilip sadece benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı. "Çocuk iyi mi?" diye sordu endişeyle.

"Evet. Evet, bir sorun yok."

"Öyleyse, ne?"

"Bayan Contessa, çocuğun yanında kalmasını istedi." Yeniden konuşmadan önce omuzlarımı silktim ve burnuma dolan nefis tatlı kokusunun keyfini çıkarmak için derin bir nefes aldım. Birden acıktığımı fark ettim. Ufak atıştırmalıklar dışında öğlen yemeği yememiştim ve şimdi midem bana bunu hatırlatacak bir şekilde ağrıyordu. Konuşmaya devam etmeden önce biraz tereddüt ettim. "Mina onu sevmiş gibiydi. Ben de bir sakınca görmedim. Bence ikisi iyi olacaklar."

"Sen öyle diyorsan..." Ceketimi çıkarmak için omuzlarıma uzandı. "İstersen çıkıp hazırlan. Birazdan gelirler. Bu arada, akşam için kaygılanma, olur mu?"

"Söylemesi kolay." Gözlerimi devirdim. Sonra da sadece kibarlıktan "Buralarda yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordum.

"Yemek ya da temizlik yapmayı biliyor musun?"

"Hayır ama..."

Abraham'ın gözlerinin kenarı kırıştı ve biraz muzip bir ifadeyle beni etrafımda döndürüp merdivenlere doğru ittirdi. Bu onun dilinde bir çeşit 'Kendi işine bak sen.' demekti. Gülerek başımı salladım ve hızlı adımlarla yatak odamın olduğu kata yöneldim. Sonra birden yavaşladım. Odama girmeden önce yukarıya, çatı katına, Damien'ın yatak odasına çıkan merdivenlere baktım. Bir adım atacak gibi olsam da dişlerimi gıcırdatarak ve tırabzanları sıkarak kendime engel olmayı başardım. Onu görmek, onunla konuşmak istediğimi kendime itiraf edebiliyordum. Acaba akşam için o da benim kadar gergin miydi? Başkan Eugine'in öfkesinden çekinmiyor olabilirdi ama o adamın ne kadar kinci olduğunu tam olarak biliyor muydu ki? Keşke dediğimi yapıp bu gece dışarı çıksaydı! Ama bir bakıma haklıydı. Onu cam bir fanusa kapatıp Başkan Eugine'den sonsuza dek saklayamazdım, her ne kadar bunu yapmak istesem de...

Odama geçtiğimde benim için bir kıyafetin çoktan hazırlanmış olduğunu gördüm. Beyaz, bilekleri büzgülü, boğazlı bir gömlek; V yaka, korseli, iki cebi olan bir klas bir yelek; Yelek ile aynı renkte olan siyah, yüksek bel, dört düğmeli bir pantolon hazırlanmıştı. Klasik bir tercihti. O yüzden bunları Abraham'ın seçtiğini tahmin edebiliyordum çünkü tam onun tarzıydı. Saçlarımı tarayıp omuzlarımdan aşağı saldıktan sonra siyah, dalgalı tutamların uçlarına dokunup kestirip kestirmemeyi düşündüm; Ya da takı takıp takmamayı... Takı kutumu açtım. Misafirlerim ülkenin en seçkin insanlarıydı ve ben de onların karşısında şık görünmek istiyordum. Düzgünce yerleştirilmiş mücevherlerin içinden opal taşlarıyla döşenmiş özel tasarım bir bileziği seçtim. Bileziği bileğime geçirirken kapının sesi kulağıma ulaştı. Misafirlerimi karşılamak için acele ederek odamdan ayrıldım ve o sırada kapıya yönelen Abraham'a elimle dur işareti yaparak önüne geçtim. Onları kendim karşılamak istiyordum. Kapıyı açtığımda gördüğüm ilk kişi o gün gördüğüm kişiydi. Bayan Contessa bana her zamankinden daha samimi bir şekilde sarıldı. Kulağıma "Seni bu kadar çabuk yeniden görmek güzel." dediğinde kıkırdayarak kollarımı yaşlı kadının beline doladım.

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now