🔸35.BÖLÜM: MEYDAN OKUMA

893 139 29
                                    

Kimse cevap vermiyordu. Ciddiyim. Hiç kimse. Başkan Eugine bile. Sanki söylememem gereken şeyi söylemişim gibi herkesin yüzünde dehşet ifadesi vardı. Bu insanları birkaç dakika içinde hayatları boyunca şaşırmadıkları kadar şaşırtmıştım. Hem de tek bir cümleyle. Bravo bana. Gerçi aptal mıydım yoksa cesur muydum karar veremiyordum ama şu an ikisini birden hissediyordum. Herhangi bir pişmanlık duymuyordum çünkü düşünmeden konuşmaktan çok bilerek, isteyerek konuşmuştum. Söylediğim her bir cümleyi, her bir kelimeyi, her bir harfi kastetmiştim. Belki de fazla kastetmiştim. Bu, meclis üyeliğimi riske atmak için yeterince iyi bir sebep değilse bile Başkan Eugine'nin moralini bozmak için yeterince iyi bir sebepti. İfadesi her şeyi söylüyordu. Düşünce özgürlüğü kavramını tüm bu asillerin önünde cüretkârlığımı sergilemek için kullanmamdan memnun değildi ama zaten böyle bir tepki vereceğini biliyordum. Bu önerinin meclisten onay almasının fillerin uçmasını beklemek gibi bir şey olduğunu da biliyordum. Burada benim gibi düşünen kimse yoktu, belki Bayan Contessa ama o da 'evet' deme riskine girmezdi. 

O sırada 'kasıntı' olmadıklarını söyleyen kadın senatör öksürüklere boğuldu. Sessizliği kıran tek şey buydu. Yüzünün rengi atarken boğazını ıslatmak için hizmetçilerden birinin ona uzattığı bardağı aldı ve tüm gün su içmeyip de suya kavuşan bir çöl gezgini gibi şarabı tek dikişte bitirdi. Daha sonra "Vay canına," dediğini duydum. Yay gibi kıvrımlı ve ince olan kaşları kalkık, ses tonu da yüksekti. "Yani sen Yeraltı Şehri'ne özerklik mi vermemizi söylüyorsun?"

Battı balık yan gider, diye geçirdim içimden. 

"Evet, kısmen."

Benjamin isimli senatör şaşkınlığını bir silkinmeyle üzerinden attıktan sonra lafıma karıştı. Sert bir sesle "Ama bu kurallara aykırı!" diyerek sözümü kesti. Şimdi herkes yavaş yavaş şaşkınlığından sıyrılıyor, hizmetçiler ve görevliler bile hafif bir uğultu eşliğinde birbirleriyle konuşuyorlardı. Gözlerimi Benjamin'e diktim. Başkan Eugine umurumda değildi. Damien'a bakmaya ise cesaret bile edemiyordum. Dizlerim titriyordu ve ona bakarsam, ifadesini görürsem yere yığılırdım... 

Yumuşak bir sesle "Kurallar değişebilir." diyerek faydasız olduğunu bilsem de kendimi açıklamaya çalıştım. "Tarih onlardan ders çıkarmamız için var. Yıkılmış toplumların çoğunda ilkel yasalar hakimdi. İç savaş ihtimalinden bahsetmiyorum bile. Her bir vatandaşı hür olursa, mutlu olursa Westland daha-"

"Bir dakika. Bu bir kanıt olamaz. Bu sadece kendi fikirlerinizi desteklemek için olayları yorumlayışınız."

"Bu politik bir tercih."

"Bu saçmalık, anarşi ve küstahlık."

Kürsünün ahşabını biraz daha sıkı tuttum. Öfkemi bu nesneden çıkararak yanlış bir şey dememe engel olmaya çalışıyordum. Kendi kendime ve beni dinleyen insanlara "Belki de öyledir," diye itiraf ettim. "Ama bir senatör olarak daha açık fikirli olmanız gerekmez mi?"

"Açık fikirli mi? Oraya çıkıp da böyle bir konuşma yapabileceğini sana düşündüren ne?"

Opps...

Bu durum kesinlikle iyiye gitmiyordu.

Neredeyse tüm asiller öfkeli görünüyordu. Bana yumuşak gözlerle bakan tek kişi Bayan Contessa'ydı ve o da insanı kaygılandıracak kadar endişeli görünüyordu. Cesaretimi toplamaya çalıştım. Nazikçe izin isteyerek "Bitirebilir miyim?" diye sordum ama Başkan Eugine'nin diğer yanında oturan senatör buna izin vermek istemeyerek o ana kadar sessizce beni seyreden Başkan Eugine'ne döndü.

"Başkan Eugine, bu küçük küstaha nasıl bu kadar taviz verebiliyorsun? Dediklerini duymuyor musunuz? Bize meydan okuyor!" 

Şaşırdım. Sonra o şaşkınlıkla güldüm. Gülünce yüzüm yumuşamış, gamzem açığa çıkmıştı. "Meydan okumak mı? Bu biraz abartı bir sözcük olmadı mı? Ben yalnızca-" Fikirlerimi dile getiriyordum, diyecektim ki Başkan Eugine nihayet konuştu ve hiddetinden boğulur gibi haykırdı;

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now