🔸13.BÖLÜM: ELİZABETH VE DAMİEN

1K 174 122
                                    

Dört kişilik akşam yemeğiyle dolu olan masayı süzerken bu gecenin bir an önce bitmesini diliyordum. Hizmetçi kızlar masanın son hazırlıklarını yaparken Juno oturduğum sandalyenin yanı başına geldi. "İstediğiniz bir şey var mı, hanımefendi?" diye sorunca oturduğum sandalyede avucumu yanağıma yaslayarak gözlerimi oldukça iştah açıcı görünen ziyafet sofrasında gezdirdim; Yemekler, tatlılar, içecekler, çorbalar, meyveler...

"Her şey harika görünüyor, Juno." dedim aşçı kadına kibarca gülümseyerek. "Çok teşekkürler."

"Rica ederim."

Ardından iç çekerek - Sadece emin olmak için - "Damien'a yemek götürdünüz mü?" diye sordum.

"İstediğiniz gibi her şeyden götürdüm. Eğer daha fazlasını isterse de söylemesinin yeterli olacağını söyledim. Neden bunu yaptığınızı anlamasam da."

Son cümleyi demesini beklemiyordum. Kaşlarımı kaldırdım ve şaşırarak "Neyi anlamıyorsun?" diye sordum.

"Damien size pek iyi davranmıyor değil mi? Aksi halde masada onun için de bir sandalye ayırırdınız. Yine de rahat etmesi için her şeyi yapıyorsunuz."

"İnsanlar olaylara farklı tepki verirler, Juno." diyerek gözlerimi yeniden yemeklere çevirdim, hepsi de nefis kokuyordu. Ağzıma bir çikolata topu attım. Aslında yemekten önce tatlı yemezdim ama birazdan bu şekere ihtiyacım olacaktı.  "Damien'ın tepkisi oydu. Benim tepkim de bu."

"Gerçekten çok iyisiniz."

"Ah, abartmayalım. Sadece içimden geldiği gibi davranıyorum."

O sırada kapı zili tüm malikanede yankılandı.

Misafirlerim gelmişti. 

Juno hareketlendi ama ondan önce davrandım ve omzuna dokunarak "Sen dur. Ben bakarım." dedim. Sonuçta gelenler benim akrabalarımdı. Kapıyı açtığımda amcamın ilk tepkisi beni sıkıca kucaklamak oldu. Ben de gülerek ona sarıldım. Kırklı yaşlarının ortalarında olmasına rağmen oldukça dinç olan amcamın gençliğini ve babamı anımsadım. Aslında babamla birbirlerine pek benzemezlerdi. Amcam Felix oldukça uzun boylu ve hâlâ bile dikkat çekecek kadar yakışıklı bir adamken babam zayıf ve görünüş açısından pek de dikkat çekmeyen bir adamdı. İkisinin tek ortak yönü sarıya çalan o kehribar rengi gözlerdi. Küçükken onları sık sık gülerken görürdüm.

Amcam, geri çekilirken "Kilo mı verdin sen?" diyerek şakalaştı benimle. Bakışları muzipti. "Zaten zayıftın, şimdi iyice ufalmışsın."

Gülerek "Hayır, sana öyle gelmiş olmalı," diye inkar ettim ama son zamanlarda doğru düzgün yemek yemediğimin ben de farkındaydım.

Amcam içeri girerken Gaston elimi tuttu ve dudaklarına götürüp öptü. Adamın bu flörtöz hareketi karşısında -Nişanlısı hemen arkasında duruyordu!- öfkeyle kaşlarımı çattım ve Gaston yanımdan geçip amcamın arkasından eve girerken tiksinerek elimi elbisemin eteğine sildim.  "Bu pislikle evlenmek istediğinden emin misin?" diye sorduğumda Elizabeth bana sevimsiz bir bakış attı. Onun çiçek özlü tatlı parfüm kokusunu alırken kuzenimi süzdüm. Yine de Gaston'un kuzenimle neden evlenmek istediği açıktı. Elizabeth çok güzel bir kadındı ve müthiş bir dişil aurası vardı. Üstelik varlıklı bir adamın tek kızıydı. Ona hoş davranmaya çalışmanın faydasız olduğunu bilsem de sarılmak için kollarımı açtım ama Elizabeth elini kaldırarak beni durdurdu. "Hâlâ makine yağı kokuyorsun, Vanessa." Oysaki biraz önce banyo etmiştim. Benden alacağı tek koku sabun ve duş jeli olurdu, ki bilerek böyle yaptığından emindim...

"Ne kadar da kabasın."

Elizabeth, yapmacık bir şekilde gülümseyerek çenemin ucunu okşadı. "Sen daha kabalık görmemişsin, küçük kuzen." dediğinde çenemi elinden çekmek için başımı yana çevirerek homurdandım.

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now