🔸24.BÖLÜM: MARTAVALCI

841 147 79
                                    

Westland kalabalık bir ülke olduğu için arenada benden başka en az on bin kişi daha olduğuna emindim. Bu aptal gösteri insanların kan ve savaş görme tutkusu yüzünden her yaştan kişiye ev sahipliği yapıyordu, çocuklara bile, ki bu iğrençti. Kim bir çocuğu böyle bir şeyi görmeye getirirdi ki? Ama şu an düşündüğüm şeylerin arasında bu yoktu. Hiçbir şey yoktu. Karanlığa gömülmüş merdiveni çıkarken, koridordan geçerken, kumar oynadığım standın yanından süzülürken kafamın içinde tek bir ses vardı ve o da bana durmadan 'Kaç!' diyordu. Bu aptal, beş para etmez, sinir bozucu gösteri bu kadar kalabalık olduğu için minnettardım çünkü gösteriyi izlemek için gelen halkın arasında kaybolduğum taktirde Damien'ın beni bulamayacağını düşünüyordum. Şu an onunla konuşamazdım. Bunu yapamayacak kadar duygularımın, en çok da öfkemin yoğunluğuna kapılmıştım.

Her ülkenin bayraklarının sallandığı flamaların yanından geçtim ve arenanın dev, kemerli kapısından çıkıp Yeraltı Şehri'nin dar, ıssız sokaklarında öfkeli öfkeli yürümeye başladım. Nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrimin olmaması bir yana, arenadan ve Damien'ın uzaklaştığım sürece yerin dibine bile gidiyor olsam sorun etmezdim. Gözlerimi önümdeki yola dikmiştim ve yumruklarımı öyle çok sıkıyordum ki, parmak boğumlarım acıyordu. Hayatımda hiç bu kadar öfkelendiğimi hatırlamıyordum ama Damien'dan çok kendime kızıyordum. Kör müydüm yoksa aptal mıydım? Nasıl ona bu kadar çabuk güvenebilmiş, inanabilmiştim? İnsanları geldiği yer yüzünden yargılamazdım ama Yeraltı Şehri'ne ait olan birine karşı daha dikkatli davranamaz mıydım? Neyse ki budalaca güvenim bu geceki darbe karşısında paramparça olmuştu. Artık gerçeği biliyordum ve gerçek berbattı. Damien bir sahtekâr, bir martavalcıydı. Ben de ona koşulsuzca güvenip inanan saf bir kadındım ve saf derken iyi niyet anlamında deniyordum. Resmen burnunun ucunu görmeyen bir aptaldım! Sorgulamam, merak etmem gerekirdi. Hatta hesap sormam gerekirdi... Ama bana başkalarının keyfi için dövüşmekten hoşlanmadığını söyledikten sonra arkamdan böyle çirkin bir şey yaptığı nasıl aklıma gelirdi ki? Hem belli ki bana yakalanmamak için oldukça dikkatli davranıyordu.

Neden, diye düşündüm benden para isteyen dilenci bir kadının yanından başımı hayır anlamında sallayıp geçerken; Yaptığı şey, uğruna dövüştüğü o asil benim iyi niyetimi, güvenimi kırmaya değecek kadar önemli miydi? Kan kokan o kum yığının üzerinde ölümü göze alacak kadar? Kimdi o? Bilmek istiyordum. Öğrenmek zorundaydım.

Gözlerim öfkeden gözyaşlarıyla yanarken bir an şaşırıp duraksadım, daha önce hiç öfkeden ağlayacak gibi olmamıştım.

Diğer elimle eski bir evin duvarına tutunarak öfkeden titreyen parmaklarımı gözlerime bastırdım, bunun biraz olsun sakinleşmeme yardımcı olacağını umuyordum ama ne fayda! Sakinleşmekten çok, çok uzaktım o an. Kalbim birazdan yerinden fırlayacak gibi atıyordu.

Güçsüzce "Aptal," dedim kendime. "Sen bir aptalsın."

Ne olacağını sanmıştım acaba?

"Vanessa!"

Aslında ismimi duyuyor olmak beni o kadar da şaşırtan bir şey değildi ama bu sesten duyuyor olmak öyleydi, ne da olsa bana pek ismimle seslenmezdi. Sadece 'Usta' derdi. Panikle omzumun üzerinden arkama baktığımda Damien'ın olduğum sokağa doğru geldiğini gördüm. Onu kaşının üzerindeki, göğsündeki ve pazısındaki yaradan akan kanla birlikte bana doğru gelirken görünce daha da panikledim. Şu an gerçekten onunla yüzleşemezdim. Hiç sakin değildim ve mantıklı düşünemiyordum. Önce sakinleşmem gerekiyordu. Ne kadar öfkeli olduğumu anlasın diye "Git buradan! Beni rahat bırak!" diye bağırarak arkamı döndüm ve öfkeyle sokak boyunca hızlı hızlı yürümeye başladım.

Ama Damien inatçı bir adamdı.

"Vanessa! Bekle!"

Neden? Neden peşimden geliyor?

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now