🔸5.BÖLÜM: GLADYATÖR DAMİEN

1K 142 82
                                    

İçeride beni tam olarak neyin beklediğini bilmemek kalbimin dakikada bin kere atmasına neden oluyordu ve kulaklarımda gümleyen kalp atışlarım yüzünden doğru düzgün düşünemediğim için kendimi hiçbir şeye de hazırlayamıyordum. Artık hediyemin vahşi bir hayvan olmadığını anlamıştım ama böyle berbat bir yerden nasıl bir hediye çıkardı ki? Merakım depreşirken bunu Başkan Eugine'e sormak için can attığımı hissettim. Dudaklarımı araladım ama hissettiğim gerginlik yüzünden sesim çıkmadı. Ben de vazgeçtim. Bu her neyse, öğrenmek istemeyeceğim bir şey olduğunu bildiğim için bu durumu olabildiğince geciktirmeye karar vermiştim. Ne kadar geç, o kadar iyi.

Tam bir korkaktım.

Ama konuşmayı unutmuş bir geri zekalı gibi davranmam bir yana burası gerçekten... Meraklı gözlerimi etrafta dolaştırdım... İlginç bir yerdi. Kubbe şeklinde, eski tarz süslemelerle dolu yüksek tavan bir yana, odanın iç tasarımı da öyle genişti ki, rahatça yüz insan sığardı. Yine de içeride sadece beş adam vardı. Hiçbirini de daha önce görmemiştim. Bir tanesi mavi bir fular ile kolsuz bir yelek giyen şık giyinimli bir beyefendiydi ve fular takan adamın yanında da uzun boylu, zayıf bir adam daha duruyordu. Zayıf olanın hem gülünç hem de ürkütücü bir tipi vardı. Saçları çok ama çok kısa kestiği için küpelerle dolu kulakları, açık renk kaşları ve iri, ela gözleri ortaya çıkmıştı. Geri kalan heriflerin hepsi de gömlek ve eskimiş pantolonlar giyen aşırı kaslı, suratsız adamlardı. Geldiğimizi ilk fark eden mavi fular takan beyefendinin yanında duran uzun boylu, zayıf adam oldu. Daha doğrusu, Başkan Eugine'i... Ben onun yanında o kadar da önemli biri değildim.

"Ah, Başkan Eugine! Hoş geldiniz, efendim. Biz de sizi bekliyorduk."

Ses tonundan bu adamın 'David' olduğunu anladım. Başkan Eugine, David'e soğuk bir baş selamıyla karşılık verirken şık giyinimli adam da bizi fark etti ve zarif hareketlerle bize doğru yürüdü. Aralarında resmi bir ilişki olmasına rağmen Başkan Eugine ile iyi anlaşıyor gibiydiler. İkisi konuşurken ufalıp yok olmak istercesine sessizliğimi korudum ama elbette adam beni fark etti ve hafif bir gülümsemeyle siyah, deri eldivenle kaplı elini bana uzattı. "Arthur Montgomery," diyerek kendini tanıttığında mecburen elini sıkmak için elimi uzattım. Bir yandan da adamı inceledim. Kırklı yaşlarının başında görülüyordu. Uzun, keskin hatlara sahip bir yüzü, top sakalı, bir de düzgün bir şekilde başının arkasına doğru taranmış siyah saçları vardı. Hafif bir çekikliği olan buz mavisi gözlerinin kenarları kırışmıştı ve gözlerindeki kurnaz ifade adamı çekinilecek biri gibi gösteriyordu; ya da sesi. Surat asmamak için kendimi zor tutuyordum çünkü gür, kaba ses tonundan bunun az önce bağıran adam olduğunu anlamıştım.

"Vanessa Born." dedim.

"Seninle tanışmak bir zevk, Vanessa."

Adamın elimi tutuşu az önceki tavrına nazaran ne kadar da kibardı.

Başkan Eugine, diğerlerini yok sayarak Arthur'un duyabileceği kadar alçak bir sesle konuştu. "Sana daha önce Vanessa'dan bahsetmiştim. Hatırlıyor musun? Arenadaydık?" Arthur, mavi gözlerinin süslediği kaşlarını merakla havaya kaldırdı. Eldivenli elinin elimin üzerinde hafifçe sıkılaştığını hissettim, beni şaşkın bakışlarıyla baştan aşağı süzdü. Başkan Eugine, adamın şaşkınlığından duyduğu o büyük keyifle konuşmaya devam ederken ceketin yakalarını çekiştirdi. "İnan ya da inanma, bu görüp görebileceğin en iyi makinisttir."

"Ah," Arthur'da güldü. "Sen bir kadınsın!"

Ah, hayır. Yine mi?

Zaten canım olanlar yüzünden sıkkındı, bu kısımda homurdanmadan edemedim. "Bu pek hoş bir tepki değildi şimdi." diyerek iç geçirdim, bu tepkiye alışmıştım aslında ama aynı gün içinde iki defa olması can sıkıcıydı gerçekten...

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now