🔸31.BÖLÜM: BENİM GLADYATÖRÜM

951 147 44
                                    

Bir cevap alamayınca, sırf benden öylece kurtulamayacağını göstermek için, "Bu akşamki çirkin tavrını neye borçluyuz, Peter?" diyerek sorumu tekrar ettim. Öyle şaşkındım ki ne kendime ne de duygularıma hâkim olamıyordum. Öfke... Ama en çok da utanç, damarlarımda hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde dolaşıyordu.

"Söyledim sana. Rahatsız oluyorum ondan."

"Zırvalamayı kes de derdinin ne olduğunu adam gibi söyle!"

Peter, sesimi yükseltmem karşısında -Bildiğim kadarıyla ona ilk kez bağırıyordum- başını eğerek yüzünü buruşturdu. Ortada olan bir gerçeği dile getirerek "Bana kızgınsın. Hem de çok." dediğinde yüksek sesle nefesimi verdim, neredeyse deli gibi kahkaha atacaktım. Beni. Cidden. Öfkelendiriyordu. Hem de öyle böyle değil. Elimin tersiyle düşündüğü her şeyi filtrelemeden söyleyen ağzına bir tane çakmak istiyordum.

"Bunun konumuzla bir ilgisi yok." dedim sertçe.

"Kiminle ilgisi var? Kölenle mi?"

"Peter!" Parmaklarımı, avucum acıyacak kadar sert bir şekilde masaya vurdum. "Ona sakın öyle deme!"

Peter, masaya elimi vurmam yüzünden öfkelenerek "Niye demeyeyim?" diye meydan okudu. Sesi hırçındı. İfadesi de hırçındı. Kolunu kaldırıp Damien'ın az önce çıktığı kapıyı işaret etti. "Sonuçta o bir köle değil mi? Sen sana mucit dedikleri için alınıyor musun ki? Hem bir kölenin sahibiyle birlikte yemek yemesi, sohbet etmesi ya da akıbeti konusunda söz hakkı olması olağan mı? Buna değer mi, Vanessa? Başkan Eugine duysa başın belaya girer."

Hayal kırıklığı yüzüme bir tokat gibi çarptı. Tıpkı Başkan Eugine gibi konuşuyordu ama Başkan Eugine'nin aksine Peter'ın sözleri canımı yakıyordu. Onu tanıdığımı, bildiğimi sanırdım. Oysa hiç böyle düşünceleri olduğunu fark etmemiştim.

Tam da o sırada hizmetçi kızlardan biri tatlılarımızı getirmek için oturma odasına girdi. Tartıştığımızı fark edince zavallı kız ne yapacağını bilemeyerek kapının önünde dondu kaldı. Bir bana bir de Peter'a baktı. Elimin bir hareketiyle kıza tatlıları geri götürmesini, bizi yalnız bırakmasını işaret ederken, centilmenlik nedir bilmeyen arkadaşıma "Ve bunu Damien'a göstermek mi istedin?" diye sordum. "Tam da burada? Akşam yemeğinde? Yüzüne karşı?"

"Evet."

"Anlaşılan ölmek istiyorsun."

Peter, bana bir bakış atarak "Hah." dedi kibirle. "Bana hiçbir şey yapamaz."

"Gayet de yapar. Sen onun savaşmaktan başka bir şey bilmeyen bir gladyatör-köle olduğunu düşünebilirsin ama herkes gibi sabrı olan bir insan. Biraz daha gayret etseydin yüzünün ortasına yumruğu yiyecektin ve o çirkin tavırlarından sonra bunu hak etmiş olacağından Damien'a sana yumruk attığı için hiç de kızmazdım..." Ne kadar ciddi olduğumu anlasın diye dirseklerimi masaya yaslayarak öne eğildim. "Dinle, Peter. Adilik ediyorsun ve bundan hiç hoşlanmadım. Belki de bütün olay tavırdadır, ne dersin?"

"Neden sadece bana kızıyorsun? O da bana karşılık verdi. Bana narsist dedi."

"Çünkü narsistsin! Sana kızıyorum çünkü her şeyi sen başlattın! Ona hakaret ettin, Peter! Hem de durduk yere!" Hızlı hızlı konuştuğum için nefes nefese kalmıştım. Sustum birden. Düşünürken parmaklarımı yanağımda gezdirdim. Ona böyle bağırıp durmanın bir anlamı yoktu ki. Zaten beni dinlemeyecek kadar hırçın görünüyordu. Başımı iki yana salladım ve yemek tabağımı ittirerek tavırlı bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Neyse. Ben yatıyorum. Odama gidip bu akşamki terbiyesizliğini unutmaya çalışacağım. Sen de misafir odalarından birine yerleşip iyice dinlen. Bu gece tuhaflığın üzerinde."

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now