🔸14.BÖLÜM: UMUT PARÇASI

966 179 103
                                    

Garry, pusuda bekleyen bir aslan gibi amansız olan gözlerini üzerime dikmişken 'Eyvah!' diye geçirdim içimden. Damien ile olanlar yüzünden öyle dikkatim dağılmıştı ki, bu korkunç adamların varlığını unutmuştum. Onları birden karşımda görmek ve daha önce olanları anımsamak beni saf bir dehşetin pençelerine düşürmüştü. Kalbim hızla atıyor, omuzlarımdan dökülen dalgalı saçlarım göğsümle birlikte hareket ediyordu. İtiraf etmekten hiç haz almasam da güvende olmama hissi beni korkutuyordu.

"S-siz..."

"Bizi hatırladınız değil mi?"

Hissettiğim paniği bastırmak için elimden geleni yapsam da başaramadım. Kapıyı işaret ederken en az parmaklarım kadar titreyen bir sesle "Hemen çıkın buradan!" dedim. Cesur görünmeye çalışıyordum ama resmen acınası bir haldeydim. "Daha önce de söyledim. Buraya girmek yasak. Kim aldı sizi odama?"

Diğer iki adam kıkırdarken Garry gözlerimdeki korkudan müthiş bir keyif alarak belindeki kemerden sarkan beylik tabancasına dokundu. "Ufak bir tehdidin açamayacağı kapı yoktur, hanımefendi." dediğinde çalışanları da tehdit ettiklerini anladım ve onlar için endişelenmeden edemedim. İyi miydiler? Güvende miydiler? Yine de kendim için daha çok endişelenmem gerektiğinin farkındaydım çünkü bu hayvan kaçakçılarına istedikleri türden silahlar üretmemiştim. Bir tane bile yapmamıştım. Bu odada silaha benzeyen tek şey Abraham'ın gözünü morartan o küçük kutuydu, ki Garry'ye onu verecek olsam benim de gözüm morarırdı ve sebebi de kutu olmazdı.

Ümitsiz bir kaçış çabasıyla "Lütfen," dedim. "Size daha önce de söyledim. Ben silah üretmiyorum."

Bu dediğimle Garry'nin keyfi bozuldu, ciddileşerek bana kaşlarını çattı. "Bunun anlamı istediğimizi hâlâ yapmamış olman mı?" diye sorarken sesindeki uyarı tüylerimi diken diken etti.

"Şey... Ben... Şey..."

Garry, "Kendi iyiliğiniz için umarım istediğimizi yapmışsındır, Bayan Born." diyerek üzerime yürümeye başlayınca yavaşça yutkundum ve zor da olsa başımı hayır anlamında iki yana salladım. Yalan söylesem bile bir faydası olmayacaktı ki! Önünde sonunda anlayacaktı. Garry bu yanıttan hiç hoşlanmadı. Öfkeyle üzerime atıldı ve parmaklarını koluma dolayıp dirseğimi kabaca tuttu. Bu temas karşısında şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. "Ah, başın büyük belada, Küçük Hanım."

Kahretsin ki, biliyordum.

Kendimi çekmeye, kolumu bu aptal, zorba serseriden kurtarmaya çalıştım ama tahmin ettiğimden bile daha güçlüydü. "Ne yapıyorsun? Bırak beni!"

"Oyun mu oynuyoruz sanıyorsun? Ya da senden bir şey rica ettiğimizi? Hayatına kaldığın yerden devam etmek istiyorsan biz ne dersek onu yapmak zorundasın!"

Hayır. Dik dur. Seni korkutmasına izin verme.

"Kafayı mı yediniz siz? Yaptığınız şey zaten suç ve bir de size yardım etmemi mi istiyorsunuz? Sizin için silah yapmadım ve asla da yapmayacağım!"

"Güzel. Hemen teslim olsan sıkıcı olurdu zaten."

İki adam yeniden güldü. Bir tanesi korkutucu bir şekilde hevesli görünürken diğeri de her an bir şeyleri devirecek kadar hırçın görünüyordu. Hepsinden de ödüm kopuyordu. Hemen bir şeyler yapmak zorundaydım çünkü bu işin sonunda bu adamlar bana ciddi bir şekilde zarar verebilirdi. Kapıya şöyle bir baktım ama epey kaslı bir adam olan Garry kolumu böylesine sıkı tutarken kaçmam mümkün değildi. O yüzden böyle bir şey yapmaya kalkmak aptallık olurdu. Başka şeyler düşünmeliydim... Fakat sonra her şey daha da kötü bir hâle geldi. Arkadaki adamlardan biri, "Bakın burada ne buldum?" diyerek Iron'u ensesinden tutup yerden alınca kendim için hissettiğim korkuyu unutuverdim. Yavru kedi bu kaba yabancıdan hiç hoşlanmayarak tısladı ve kurtulmak için patilerini havada salladı ama benim çabalarım gibi onun da çabaları yetersizdi. Küçük dostumu bu hayvan kaçakçılarından koruma isteğiyle "Hey! Bırak onu!" dedim öfkeyle.

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Où les histoires vivent. Découvrez maintenant