Parçalanan Lekeler

1.6K 60 61
                                    

Ekinle konuştuktan sonra araştırmalara başlamıştı. İlker ve Onur sürekli kızlarla uğraşsa da gözlerim hep arkaya kayıyordu. Ne o, ne de Kıraç sınıfta değildi. Kıraç'ın okula girdiğini görmüştüm. Ama sınıfta değildi. Acaba yine kimlerin canını yakıyordu?

Edebiyat hocası kitapta geçen şiiri açıklamaya başladığı sırada sınıfın kapısı açılmıştı. Ve içeriye duvar bölümünde oturan muhabbetimiz fazla olmayan o çocuk girmişti. Neydi adı Ahmet'ti sanırım. Yüzüne baktığımda kızarık olduğunu görmüştüm. Peşinden Kıraç girince gözlerim otomatik olarak ellerine kaymıştı. Uzun kemikli parmaklarını eklem yerleri kızarıktı. Her zamanki taktığı yüzüklerin yerleri farklıydı. Çocukla onun arasında gözlerim mekik okurken, onun bakışlarını üzerimde hissetmiştim.

Dudağının kenarı tekinsizce kıvrılıp göz kırptığında yanımda bir hareketlenme olmuştu. İlker'e baktığımda öldürecek gibi bakıyordu.

Mustafa Hoca "Hoş geldiğiniz çocuklar." Dediğinde Kıraç sesini çıkartmayıp, hocayı yok sayarken Ahmet 'özür dileyerek' yerine geçmişti. Mustafa hoca çocuğun yüzünü inceledikten "Senin yüzüne ne oldu?" dediğinde bakışlarım Ahmet'e kaydı. Gözleri arkaya kaysa da "merdivenlerden yuvarlandım. Çok bir şey yok." Dediğinde Kıraç;

"Arkadaş düz yolda yürümeyi bilmiyordu. Ona yardım etmek istedim ama elimden kaydı." Dediğinde ses tonunda ki eğlence olsa da belli, belirsiz imasını duymuştum.

İlker "Kalıbımı basarım çocuğu dövüp merdivenlerden attı." Dediğinde gözlerimi devirdim. Bunu yapabilir mi diye sormayacağım çünkü yapabileceğini biliyordum.

"Bunu söylemen bile saçma." Diyerek gözlerimi geri ona çevirdim "Ondan her şey beklenir." Dediğimde dudaklarında ki o gülüş bozulmamıştı. İlker omuz attığında geri önüme dönmüştüm.

"Bakma şu şerefsize, ona daha da eğlendiriyorsun." dediğinde sözlerinin haklılık payıyla cevap vermeyerek Mustafa Hocayı dinlemeye başladım.

İki saatlik Edebiyat işkencesi son bulduğunda derin bir oh çekerek kafamı sıraya gömmüştüm. Sabah, sabah edebiyat dersi de olmazdı. Daha uykumuzdan ayılamamışken ya da uykusuzken üzerine bu ders işkence gibi geliyordu.

Umay telefonuyla konuştuğunu duyduğumda kafamı kaldırıp onu izlemeye başladım. İlker ve Ekinler dışarı çıkmışlardı. Sınıfta Umay'la ben kalmıştım. Uykum olduğu için dışarı çıkmayı tercih etmemiştim. Umay'da sınıfta kalmak istemişti.

"Evet, evet kesinlikle geleceğim merak etmeyin." Dediğini duyduğumda kaşlarımı çatmıştım. Umay telefonla konuşmayı sonlandırdığında soran gözlerle ona baktım.

"Yine nereye gidiyorsun?" dediğimde oflayarak sırasına oturdu ve bana doğru döndü.

"Şu çocuk bakıcılığı işim var ya, Nermin abla saatte bir değişikliğin olmadığını söylemek için aradı." Dediğinde yüzünde ki memnuniyetsizlik akıyordu.

"Anlaşılan gitmek istemiyorsun."

"Evet çünkü beni çok yoruyor."

"E çocuk ne bekliyorsun. Biblo gibi bir köşeye koyacak değilsin ya," dediğimde 'keşke' der gibi iç çekmişti. Gülerek ona izlerken aklına gelen şeyle sinsice sırıtarak bana baktı.

"Alyamm" dediğinde benden bir şey isteyeceğini anlamıştım.

"Dökül ne istiyorsun?" dediğimde mavi gözleri cam gibi parladı.

"Sende benimle gelsene..." dediğinde bunu demesini beklemiyordum. "Hem kafanı da dağıtırsın şu ayrılık acısı çeken kızdan da kurtulursun." Dediğinde sözleri canımı sıksa da belli etmemeye çalıştım.

Siyah Leke (+18)Where stories live. Discover now