Yükselen İmparatorluk

896 44 176
                                    

Kıraç'ın Gözünden

Cesetlerle dolu okyanusunun içinde, en değerli inci hiçbir zaman kendini bilemedi...

Gri gökyüzü parçalanarak, okyanusla birleşirken fırtınalarda asılı kalan ruhlar da en derine kadar gömülüyordu. Dün gece bir felaket son bulmuştu. Okyanusumun incisi kollarımdaydı. Ve hayattaydı...Ama şimdi okyanusumun içinde öfkenin yangınları harlanarak büyük lavlarla birleşiyordu. Dalgaların sert ve boğucu sesleri bu sefer kalbimin sesi bile dinginleştiremeyecekti.

Akıttığı her bir göz yaşı yangınımla birleşirken, hırçın dalgalarımda kontrolsüz bir yangın oluşturuyordu. Göğü parçalayan rüzgarlar ne kadar sert eserse yangın bir o kadar büyüyerek lavlarla birleşiyordu ve dönüşü olmaksızın bir yangını ortaya çıkartıyordu.

Deniz yanar mıydı? Yanıyordu...Cayır, cayır yanıyordu.

Ruhumun solgun ve lekelerini barındıran günışığı odanın duvarlarına çarparken gözlerim onun yüzünde gezindi. Göğsü yavaşça havaya kalkıp inerken nefes alış vermişlerini tekrar...Tekrar...Tekrar kontrol etmeye başlamıştım.

Elimi kaldırıp ameliyathane bonesinden kaçan kısa saçlarına götürmüştüm. Aralarında gördüğüm gri renkler canımı sıksa da artık bedeninde kan lekeleri yoktu. Saçları tertemizdi. Yüzünde izler olsa da doktor geçeceğini, kalıcı olmayacağını söylemişti.

O uyanana kadar, acı kahve gözlerini görene kadar nefes almak bana eziyetti. İnsan her aldığı nefes aldığında, kalp damarlarını çatlatacak kadar acır mıydı? Kalbinin içini dolduran hisler, zihnime mahkumdu.

"Bedenine bırakılan her bir izin, lekenin acısını misli, misli alacağım." Diyerek alnını öptüğümde zihnimde geçmişin kaseti oynamaya başlamıştı.

"Onu ne kadar seviyorsun?"

Denize bakan gözlerimi Uzay'a çevirdiğimde o da gri gözlerini yüzüme çevirdi.

"Bu nasıl bir soru Uzay?" diyerek kaşlarımı çattığımda gözlerimi çadırda eğlenen kadınıma çevirdim.

"Basit bir soru oğlum."

"Peki, sen cevap ver. Asel'i ne kadar seviyorsun?" diyerek sorunu kendisine karşı kullandığımda yüzünü buruşturdu.

"Bir saniye fazla yaşayacağını bilsem, bütün ömrümü Azrail'e teslim ederim." Dediğinde Asel gözlerini bizlere çevirip Uzay'a öpücük attığında ikisine gülerek kadınıma tekrar baktım. Yine yerinde duramayarak hareketli şekilde bir şeyler anlatıyordu.

"Onun lekesiz bir hayat yaşayacağını bilsem kırk kere ölmeye razı olurdum." Dediğimde omzumda bir ağrı oluşmuştu. Uzay omuz atarak geri denize dönmüştü.

"Ha kırk kere acı çekerek ölmeye razısın?"

"Bütün evrenlerde mutluysa ve lekeleri yoksa...Evet, kırk kere acı çekerek ölmeye razıyım." Dediğimde Uzay alt dudağını aşağı sarkıttı.

"Vay be ada vapuruna bak sen...Koskoca Akıncı'yı ne hale getirdi."

"Asel'e bak sen...Koskoca ülkeyi hackerleyecek adamı ne hale getirdi."

İkimizin kahkahaları zihnimde dalgaların arasına gömülürken yüzümde ki buruk gülümsemeye engel olmamıştım. Ama sözlerimin yine arkasındaydım. Eğer ki o yaşayacaksa ben kırk kez ölmeye hazırdım.

Elimi saçlarına gezindirirken kaşlarını güçsüzce çattığını görmüştüm. Kendine geldiğini düşünürken yumruklarını sıkması sonucu kalp atışı hızlanmıştı.

Siyah Leke (+18)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant