"Deli balın fazlası... zehirdir."
Dudaklarımdan titrek bir fısıltı olarak o sözler kaçmıştı. Bu söz, içime işleyen bir hançer gibi zihnimde yankılanıyordu. Kalbim, göğsümde çırpınan bir kuştu, kaçıp kurtulmak ister gibi. Gözlerim kız kardeşimin içerde olduğu ama tek engelin kapı olduğu yerde takılı kaldı; o zarif yüzü, şimdi solgun ve yitikti.
Yankının oyun oynadığını, blöf yaptığını düşünmek istiyordum. Ama Yankı asla yalan söylemezdi. Düşmanım bile olsa asla yalan söylemezdi. O zihninden geçenleri acımasızca söyleyerek kurbanlarına acı çektirmeyi seven bir psikopattı.
Kehribar gözlerinde ki merhametsiz ateşi tekrar hatırladığımda dünyam bulanıklaşmaya başlamıştı. Sadece o cümle kulaklarımda çınlıyordu: Deli balın fazlası zehirdi... Deli balın fazlası... Zehrin tadını artık biliyorum. Ve bu tat, sadece onun değil, benim de içimdeki zehri uyandırıyordu.
"Ekin! Kapıyı aç, iyi misin?"
Öfkemi ve paniğimi kontrol etmeye çalışarak kapıya vurmaya başladığım sırada arkamda birisini hissederek sıçramıştım.
"Kedi kız?"
Barış yanıma gelerek kapıya vurduğunda bakışları yüzüme kaymıştı. Korkumu görerek "Sakin ol, şimdi çıkartacağım toynaklı." Diyerek önüne dönüp kapıya vurmaya başlamıştı.
"Güzelim, aç kapıyı ben geldim."
"Ekin?"
"Bir tanem?"
Ekinin sesini duyamadığımız zaman Barış geri çekilmemi işaret etmişti. Bir adım gerilediğimde omuzlarımda eller hissederek sıçramıştım. Kim olduğuna baktığımda pus mavisi gözler anında beni hedef alırken benim bakışlarım Barış'ın üzerindeydi. Kapıya omuz atarak kırmaya çalışırken bir yanda da Ekin'in sesini duymamız için konuşuyordu.
"Ekin beni korkutmaya başlıyorsun. Açar mısın şu kapıyı yoksa kıracağım."
Kız kardeşimin sesini duyamadığımız zaman Barış "Şakacı kedim." Diye gülümsemeye çalışarak kapıya omuz atmaya başlamıştı. Ama o gülüşü biliyordum. Korkusunu sırf bizlere göstermemek için yüzüne eklediği sahte bir gülüştü. Gerçeklikten uzak korkunun doğurduğu acı bir tebessümdü.
"Kedi kızım, kapının arkasındaysan çekil." Demesine kalmadan kapı menteşelerden kırılarak düştüğünde koşarak içeriye girmişti. Peşinden gitmek istesem de içime işleyen korkunun tohumları beni yerime bağlayarak durmamı sağlamıştı.
"Ekin? Ekin bana bak iyi misin?"
"İ-İyiyim..."
Değildi. Şükürler olsun sesini duymuştum ama iyi değildi. Yalan söylüyordu, Allah kahretsin ki yalan söylüyordu. Korkmamamız için yalanın arkasına saklanıyordu. İçerde bir şey olmuştu ve Ekin bunun üzerine asla yalan söylemezken şimdi yalan söylüyordu. Barış onu kucağında çıkarttığında başını güçlükle kaldırsa da çok tutamadan omzuna düşmesine izin vermişti.
Bebek mavisi gözlerini sevgilisinden ayırmayarak "Kıraç, doktor nerede kaldı?" dediğinde Ekin'in yüzü buruşsa da dudaklarını aralayıp itiraz edememişti.
"Bir bilemedin iki dakikaya burada olur." Dediğinde sadece başını sallayarak Ekin'i yanımdan çekip götürmüştü. Onu odasına taşırken gerçekler boğazıma bir çivi misali saplanmaya başlamıştı.
Koşarak banyoya girdiğimde gözlerim her yeri tarıyordu. Kıraç'ta peşimden geldiğinde "Yavrum, ne oldu?" dese de cevap veremedim. Çünkü lavabonun kenarında gördüğüm kanla zehirli sözlerin gerçek olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Leke (+18)
Teen FictionHayatınızda değiştirmeyeceğiniz üç şey vardır bunları biliyor musunuz? Ölüm... Kader ve Geçmiş... Bunların üçünü asla değiştiremezsin. Ne olursa olsun bir şekilde ölümün belirlenir, kaderin belirlenir ve geçmişin belirlenir. Geçmişinden ne kadar pi...