Masada ki Hesaplaşma

1.4K 47 96
                                    

Mirza'nın Gözünden

Karanlığın ve korkunç çığlıkların hapsedildiği mahzenlerde ki ruhların arasında dururken gözlerimi bilgisayardan çekerek Onur'a çevirmiştim.

Pençe'yi öldürmek istercesine dövüyordu. Bir ara İlker'de ona katılsa da artık zamanları dolmaya başlamıştı. Dizlerimin üzerinde duran bilgisayardan sinyal yakalama çalışırken geri sayım dikkatimdeydi.

"Onur!" diye bağırdığımda Pençe'ye son kez vurarak yüzüme bakmıştı. Eli, yüzü kan içindeydi. Acaba Alya abisini böyle görmüş müydü? Şu an karşımda Uzay var gibiydi.

"Ne var?"

"Süren doluyor. Son 1 dakikan var." Diyerek bildirdiğimde ağır bir küfür ederek önüne dönmüştü. Bu tavrına soğukça tebessüm ederken gözlerim Pençe'ye kaymıştı. Elleri artık kullanılamaz bir hale gelmişti. Avuçları yanıktı ve içinden kanca geçirilerek tavana asılmıştı. Tırnakları kanamaktan kururken Kıraç'ın imzalarını görmüştüm. Yüzünde büyük bir kesik vardı aynı Onur'da olduğu gibi derindi. Ama kansız her ne yaparsak yapalım diğer kurbanlarımızda olduğu gibi bağırmıyordu. Ve benim en çok canımı sıkan durum buydu.

Yalvarmasını bekliyordum. Ama Pençe her zaman Kıraç gibi olduğunu vurguladığından en sonunda Onur bütün iplerini bırakmıştı.

Onun çok yaşamayacağına kanaat getirdiğimde Kıraç'la günleri kısaltarak çift kişi olarak belirlemiştik. Bugün ki sıra İlker ve Onur'undu.

Yarınsa...

Ben ve Barış'ın sırasıydı. Normal de yarın Uzay ve Kıraç'ındı. Ama onlar Alya'yı uyanık tutmak adına sıralarını bizlere vermişti. O yüzden kurbanımızın yarı hayatta kalmasını istiyordum. Bu nedenle Onur'u gözetliyordum. Aşağı indiğimde geri zekalı öfkesine yenik düşerek kafasına sıkacaktı. Son anda engel olmuştum.

Kolumda ki dijital saatin titrediğini gördüğümde gözlerimi bileğime kaymıştı. Ve Onur için ayrılan yirmi dört saat dolmuştu. Bilgisayarı kapatıp yerimden kalkarken Onur son kez vurmuştu.

"Şampiyon artık süren doldu." Diyerek yanına yürürken öfkeyle suratıma doğru dönmüştü.

"Ne demek doldu?"

"Saatimiz 00:00 bu da demek oluyordu ki Kıraç'ın sana verdiği süre doldu." Diyerek aynı soğukluğumla konuştuğumda omuzlarını düşürmüştü.

"Sikerler ya! Daha sinirimi almadım."

"Lan yürü git. 24 saat boyunca koskoca alandasın. Git üzerini değiştir Alya seni sorup duruyordu." Dediğimde öfkeyle ve kanların aktığı gözlerinde anında bir durgunluk oluşmuştu.

"Alya..." diye fısıldadığında hatırlamasına şükürler ederek kapıyı göstermiştim. "Üst kata çık hiç kendi evinize giderek zaman kaybetme." Dediğimde gözleri yüzümden o puşta kaymıştı.

"D-Dora...Uyandı mı?"

Onun kan dolu gülüşü mahzenin duvarlarına çarpıp kulaklarımıza işlerken Onur elimden kaçmaya çalışarak ona vurmayı denemişti.

"Kardeşimin adını ağzına alma, orospu çocuğu!"

"Onur! Yukarı çık!" diye emir verdiğimde gözleri yüzüme kaydı. Öfkeyle solurken birden arkasını dönerek asansöre doğru yürümeye başlamıştı. Normal şartlarda şu an Onur'un beni takmaması ve umursamaması gerekiyordu. Ama öfkesini o da kontrol etmek istediği için uyarımı dikkate almıştı.

Tabi Uzay'ın ve Kıraç'ın "Onu öldürmeyeceksiniz" adlı keskin emir ve kuralı da buna katkı sağlıyordu.

Onur gözlerimin önünden kaybolduğunda kan dolu mahzenin kokusunu derince içine çektim. Upuzun bir süredir elimi kana bulamadığımın farkındaydım. Ankara'ya geldiğimiz an Uzay'la olan Güner Kuzenleri namım bir tık sallanmıştı. Ama Uzay her zaman ki gibi sadistliğini konuşturuyordu.

Siyah Leke (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin