Ateş ile Barutun Tehlikeli İnadı

1.2K 56 84
                                    

Yaşadığım olayın şu an farkına bile zor varabiliyordum. Kalbim yerinden çıkacaktı. Zaman, mekân her şey durmuştu. Sanki evren beni bir oyunun içine almıştı ve ne kadar ilerlersem zamanı durdurarak beni buraya hapsetmişti.

Kanım kaynıyordu. Bedenim uyuşuyordu ve en önemlisi kalbim neredeyse duracaktı. Sırtım arabaya tamamen değdiğinde zihnimde ardı kesilmeksizin yıldırımlar çarpmaya başlamıştı. Mavinin ışıkları içimdeki kurak topraklar zelzele etkisi yaratıyordu.

Neler olduğunu idrak ettiğim an ellerimi omuzlarına koyup onu kendimden uzaklaştırmıştım. Kıraç benden uzaklaştığında pus mavisi gözleri yüzümde gezinirken "Seni seviyor..." demesine fırsat vermeden bileğime toplamış olduğum bütün gücü yüzüne sert bir tokadımla yok etmiştim.

Öyle hızlı vurmuştum ki tokadımın sesi yankılanırken, yanağına beş parmağımın izi çıkarak kızarmıştı. Başını yüzüme doğru çevirdiğinde öfkeden köpüren bu sefer bendim.

"Sen kim oluyorsun da beni öpmeye cüret edebiliyorsun!"

"Alya..."

"Kes sesini! Senin sesini, yüzünü görmeye tahammülüm yokken bana nasıl böyle iğrenç bir anı bırakabiliyorsun!" diye bağırırken ses tonumu ayarlayamaz olmuştum. Aşırı derece de fazla çıkıyordu.

Kıraç sözlerime sertçe yutkunarak "K-Kendime hâkim olmadım." Dediğinde sinirle güldüm.

"Kendine hâkim olamayacak, nefsine sahip çıkamıyorsan erkeğim diyerek dolaşma. Beline silah, cebine bıçak koyunca erkek olmuyorsun." Diyerek işaret parmağımla kalbine doğru sertçe vurarak "Karşında ki kadına, kadın gibi davranıp kendine hâkim olursan işte o zaman adam olursun." Dediğimde sesini çıkartmayarak gözlerimin içine saf hüzünle bakıyordu.

"Bir daha sakın, ama sakın karşıma çıkma Kıraç!" diye bağırarak, yanından geçip gitmiştim. Bu sefer karşı koyamamıştı öylece donup kalmıştı.

Ondan uzaklaştığımı hissettiğim an ellerimi çitlerin üzerine koyarak kendime gelmeye çalıştım. Ellerim, ayaklarım, kalbim tir, tir titriyordu. Derin ve soğuk havayı ciğerlerime doldursam da o görüntü aklımdan çıkmıyordu. Elimi dudaklarıma götürüp tersiyle silsem de sanki mührünü bırakmış gibi hissediyordum.

Arkama baktığımda hiç kimsenin olmadığını, gelmediğini gördüğümde sırtımı yaslayarak kendimi toplamaya çalıştım. Nefesim boğazımda düğüm, düğüm oluyordu. Telefonumun zil sesini duyduğumda sıçrayarak elimi montumun cebine atmıştım. O olacağını düşünürken Annem yazısı ile elimi yüzüme götürmüştüm.

Şu an konuşacak durumda değildim. Ama annemin ısrarcı arayışları dinmediğini gördüğümde pes ederek aramasını onaylamıştım.

"Efendim anne?"

"Kızım çok geç kalma diye aramıştım. Dışarısı it, kopuk, serseri kaynıyor." Dediğinde elimi şakaklarıma götürüp sıktım.

"Yoldaydım, birazdan evde olurum." Dediğimde annem anlayışlı bir sesle konuşup görüşmeyi sonlandırmıştı. Açık ve yağmur dolu bir havayı içime çekerek evime doğru yürümeye başladım...

🕊

Kıraç'ın Gözünden

Donup kalmıştım. Öylece arkasından bakarken elim cayır, cayır yanan yanağıma gitmişti. Babamdan yediğim tokatların hiçbiri Alya'nın tokadı kadar acıtmamıştı. Normal acıdan bahsetmiyorum bu bambaşka bir acıydı. Sanki yüreğime işleyen korun tek bir hareketiyle sönmesi, beni dondurucu bir soğuğun içine bırakması gibiydi.

İçim buz kesilirken sözleri ayrı boğazıma dizilmişti. Nefsime hâkim olamamıştı. Öyle konuşması...

Kendimi dövmek istiyordum. Bir yere kapatıp bütün öfkemin ve utancımın gidene kadar dövülmek istiyordum. Gerçi tokadı ve sözleri beni dövmekten de beter eder olmuştu.

Siyah Leke (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin