Kanla Boyanmış Kanatlar

751 46 190
                                    

Alya'nın Gözünden

Karanlığın içinde kanların kapladığı zaman dilimi bazen insanı zehirleyerek öldürmeye çalışır. Sen karanlığın ve kanın kokusundan kaçsan bile esas kaçacağın zehri içinde büyütüyorsundur. Kesikler atarak zehrini bedeninden atmaya çalışırsın ama nafile o karanlık zehir çoktan kalbine işleyip bedeninle bir bütün olmuştur.

Cehennem ve cennetin ayrılığı bütün dengeyle oynarken cennetin gözyaşlarından oluşan nehrin suları taşmaya başlamıştır. Cehennemin öfkesi hafiyenin ateşlerini, nehrinden uzak tutmaya çalışsa da nafileydi. Gözyaşlarından oluşan nehrin suları çoktan içinde birleşmişti. Alevlerin içini çığlıklar doldurmuştu. Acı, yardım ve yalvarışın çığlıkları...

Cehennemin içinde ki ateşlerin is kokusu burnuma iliştiğinde tanıdık kokuyla derin bir gülüş dudaklarımda belirmişti. İs kokusunu bile bastıracak o kahvemsi koku... Gözlerimi kıyametin tozlarından örtülen kabustan araladığımda günün ışıkları tekrar doğduğunu görmüştüm. Hızla yerimden doğrulup çevreme bakarken pus mavisi gözlerin olmayışıyla tekrar omuzlarımı düşürmüştüm.

Burada sanmıştım...

Kokusunu aldığımı sanıyordum. Oflayarak elimi gözlerime götürüp ovalarken yanımda bir hareketlik hissetmiştim. Ben...Dün gece resim odası gibi bir yerdeydim.

Ellerimi gözlerimin üzerinden çekerken bakışlarımı ürkekçe hareketin gerçekleştiği yere çevirdiğimde gözlerim iri, iri açılmıştı. Hızla kendimi ondan uzaklaştırırken bedenimi kontrol etmiştim. Beni niye buraya getirmişti! Bedenimde ki öfkenin volkanları içimde patlamaya hazır şekilde beklerken onun sesini duymamla tüylerim diken, diken olmuştu.

"Günaydın savaşçı." Diyerek esneyerek yerinden doğrulduğunda gözlerim bedeninde ki dövmelere kaymıştı.

"Beni neden buraya getirdin!" diyerek içimde patlamaya hazır volkanın alevlerine tutundum. Pençe bir kulağını kapatırken;

"Sabah, sabah bağırmanın nedeni yatağımda olman mı?" dediğinde iması öfkemin kırılan zincirlerinden birisi olmuştu. Boğazına yapışarak şu zamana kadar savaştığım kişiliğimin sonunda ipleri eline almasını sağlamıştı.

"Seni öldürürüm! Beni ne cüretle buraya getirebiliyorsun!" diyerek boğazını sıkmaya başladığımda gülüşü bozulur gibi olmuştu.

"Sen istedin?" diye sorarcasına konuştuğunda tırnaklarımı kullanıp gözlerini yerinden çıkartmak istesem de yapamazdım. Sıcak parmaklarıyla ellerime dokunduğunda çekmek istesem de daha çok boğazını sıkmaya başladım.

"Sanırım... Dora'yı uyandırmam...İçin bunu yapmalıydım." Dediğinde öfkemin ateşiyle onu yok edip kül olana kadar yakmak isterken içimde ki diğer kızın fısıltıları zihnimde dolaşıyordu.

"Hadi vur, sonra dört duvar arasında yeni hayatına başlarsın. O doktorlarla, ilaçlarla ve en önemlisi kendi içinde ki sesinle..."

Ediz'in sesleri mühürlediğim kapıdan fısıltılarla aralanırken Pençe'nin kahkahalarıyla birleşiyordu.

"Hadi Alya, beni boğarak öldürsene... Dumanlarla boğmak kolay çıplak ellerle birisini öldürebilir misin?" dediğinde kontrolümü geri sağlayarak ellerimi geri çekmiştim. Yapamazdım...Yapmamalıydım. İstediği buydu. Amacı beni delirtip tamamen kaybolmamı sağlamaktı. Sakin ol...Sakin ol Alya o kadar tedaviden sonra bir puştun seni yok etmesine izin veremezsin.

Ellerimi titreyerek önümde birleştirirken onun gülüşlerini duymuştum.

"Ah Ediz'e verdiğin sözleri mi tutuyorsun?" dediğinde gözlerimi aralamadım.

Siyah Leke (+18)Where stories live. Discover now