Bölüm 5

100K 3.7K 194
                                    

Yemeğin ardından anne ve babasına kahvelerini yapmış, Kenan'la birlikte bahçeye çıkmıştı Ece. Etraflarında hafifçe esen rüzgar, bedenlerindeki sıcaklığı gidermekten çok uzaktı ama varlığını hissetmek hoşuna gidiyordu.

"Şirkette işler nasıl?" diye sordu gülümseyerek. Babasının göremeyeceğini bildiği için rahat bir şekilde Kenan'a sarılmış, başını da göğsüne yaslamıştı.

"İyi gidiyor canım, her zamanki gibi..."

Kenan bir şirkette sistem analistiydi. Çok fazla çalışıyordu ama Ece buna alışmıştı. Onunla ilk tanıştığında da böyleydi. Kendisi de çalışmayı sevdiğinden ve mezun olduğunda çalışmayı düşündüğünden evlendiklerinde de bu konuda rahat edeceklerini düşünüyordu.

"Sevindim..." dedi gülümseyerek. Başını kaldırıp Kenan'ın yüzüne baktı. Gözlerinin altında yorgunluğunu simgeleyen halkalar oluşmuştu. "Uykusuzsun aşkım sen..." dedi işaret parmağıyla yüzünü okşayarak. "Eve gidip dinlemek istemez misin?"

İçini çekerek başını salladı. Gözlerini Ece'ye çevirmişti. 1.75 boylarında, esmer bir adamdı Kenan. Klasik bir Türk görünümüne sahipti. Siyah saçlı, kahverengi gözlü... Saçlarını her zaman kısacık kestirir, mutlaka her gün tıraş olurdu. Üzerinden takım elbisesi de hiç eksilmemişti. Yüzünde çalışmalarının karşılığını gösteren küçük kırışıklıklar vardı.

Gözlüklerini düzeltmek için Ece'nin belindeki elini çekti. "Çok yorgunum ve birazdan kalkacağım..."

Yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu, gamzeleri karanlıkta bile belli oluyordu.

Ece onun gülümsemesinden o kadar hoşlanırdı ki kendinden başkasına gülümsemesini istemezdi. Kenan'ın bunu bilmekten hoşlanmayacağını bildiği için bahsetmiyordu bu konudan. Yine içine o garip kıskançlık dolunca başını çevirdi.

Sessizce oturuyorlardı. Ece konuşmayı çok seviyor dahi olsa Kenan'ın başını şişirmek istemiyordu. Bütün gün yeterince yoruluyordu zaten. Hem konuşmak istese Kenan onu muhakkak dinlerdi.

"Canım ben kalkayım artık, Aras amca da sinirlenmesin daha fazla."

Kenan ellerini üstünden çekip doğrulunca kendi de toparlandı, gülümseyerek başını salladı. "Peki canım. Babamlara son kez görünmek ister misin?"

"İsterim ama görünmesem daha iyi, biraz başım ağrıyor."

Ece anlayışlı bir şekilde başını salladı. Uzanıp Kenan'ı öptükten sonra kısaca vedalaşıp gidişini izledi. Bir süre öylece baktı arkasından, içinde hafif bir burukluk olsa da buna alıştığını biliyordu. Nedense bu burukluğu yenemiyordu yıllardır ve nedeninin ne olduğunu hiç bilmiyordu.

***

Mehmet'in evinde toplandıklarında saat 11'i bulmuştu ama üçünün de umurunda değildi. Kendilerini iddiaya çok fazla kaptırmışlardı. Mehmet telefon edince hepsi işlerini bitirip evine gitmişti. Ne de olsa acımasız arkadaşları kızın kim olduğunu ve nasıl biri olduğunu anlatmak için ayağına gelmelerini rica ediyordu!

"E hadi anlat artık!" dedi Mert huysuzlanarak. Dakikalardır oturmuş, bekliyorlardı.

"İyi be..." dedi Mehmet. Sırtını koltuğa yaslayıp etrafına bakındı. Annesi ortalıklarda olmasa bile ses tonunu düşürerek anlatmaya başladı.

"Kızımızın adı Dilem... Annemin dediğine göre evde kalmış, lise mezunu bir kız. Ne annesi, ne babası hayattaymış..."

"Hım..." dedi Anıl, dikkatli bir şekilde.

"Annem kızdan bahsederken bayağı endişeliydi, sanırım kendim için ayarlayacağımı sanıp korktu. Düşünün yani!"

"O kadar mı fena?"

Mert'in sırıtan yüzüne bakarak başını salladı. "Annemden pek laf alamadım ama okumamış, yaşı geçik, çirkin falan dedi. Kolay kolay kimseyi beğenmez ama bu kadar saydığına göre kız Notre Dame'ın Kanburu gibi bir şey herhalde."

Üçü birden o kadar sesli gülmeye başlamıştı ki Ela Hanımın odaya girdiğini fark etmediler. Yaşlı kadın iyice onlara yaklaştığında parmağını sallıyordu. "Gecenin bu vakti niye bu kadar ses yapıyorsunuz siz?"

Anıl gülme isteğini bastırarak dudaklarını ısırdı. "Ela teyzem, biraz keyifliyiz kusura bakma. Sessiz olacağız, söz!"

Onaylamaz bir ifadeyle söylenerek geldiği gibi çıktı kadın odadan. Mehmet sırıtarak arkadaşlarına döndü tekrar.

"Bence kızımızı bulduk!"

"Ama bir görmek lazım..." dedi Mert. "Belki annen yanılıyordur?"

"Yarın bakarız ama sanmam!"

"Ben de sanmıyorum." dedi Anıl. Gözleri bir tilkiyi andırıyordu şimdi. "Kızı görelim ve bir an önce Efe Bey evlensin!"

"Ben evleneceğini de sanmıyorum..." dedi Mehmet, gülmeyi bırakmıştı artık. Ciddi bir ifadeyle başını aşağı yukarı sallıyordu. "Efe bunu yapmak istemez, adam ne kadar rahat biliyorsun... Çirkin bir kızla birlikte olacağını düşünmem bile!"

"Aman, kıçımın kenarı!" dedi Mert. Evliliğin olmama ihtimali sinirini bozmuştu. "Evlenmek zorunda, o kadar lafı etmeyi biliyor!"

Anıl da aynı ifadeyle başını sallıyordu. "Bence kızı görelim ve eğer bizim istediğimiz gibi biriyse Efe Bey 3 hafta içinde evlensin."

"Bana uyar valla!" dedi Mehmet, Mert de başıyla katıldığını belli etti.

"Hatta 2 hafta olsun, iyice sıkıştırsın kuyruğunu ama kaçamasın da!"

Üçü bir kez daha gülmeye başlamıştı. Kendilerini tutmak istiyorlardı ama kafalarında canlanan manzaraya tepkisiz kalmak çok zordu. Akıllarında Dilem'in ne hissedeceğiyle ilgili hiçbir şey yoktu. Ya da kızın nasıl biri olduğu, kim olduğu...

Dilem Elbin o an üç adamın da umurunda değildi!

EvlilikWhere stories live. Discover now