Bölüm 20

90.9K 3.4K 169
                                    


Akşam yemeği hafif endişeler ve anlaşılamama korkusunun sebep olduğu gerginliklerle başlamasına rağmen zaman ilerledikçe tatlı sohbetler eşliğinde sürüp gitmeye başlamıştı. Efe, iki aileyi de izlerken gülümsemeden edemiyordu. Babası ve Refik Bey ciddi bir sohbeti sürdürüyor; annesi ve Suzan Hanım düğün hazırlıklarıyla ilgili konuşuyor; Ece ise Selda ve Esme'yi güldürüp duruyordu. Kızlara ne anlattığını tahmin bile edemese de birkaç dakikada bir hayranlıkla kızların ona bakması kendi hakkında konuşulduğunu doğruluyordu zihninde. Efe'nin hiçbir şeyden şikayeti yoktu doğrusu. Ailelerin bu kadar kısa sürede kaynaşması onun için yeterliydi. Hem bu durum Dilem'in gerginliğini de azaltmış gibiydi. Eğreti tebessümü yerli yerinde dursa bile ara sıra iki aileye bakıp gülümsüyor ve önündeki elma suyunu yudumlayarak oyalanıyordu.

Onu izlerken her saniye daha fazla meraka kapılıyordu Efe. Dilem çok kibar bir kadındı, bunun yanında insanları önemsiyor ve onları mutlu etmek için çabalıyor gibiydi. Yine de karakterinde birkaç şey Efe'yi rahatsız ediyordu. Kendini, herkes için, gözünü kırpmadan ateşe atabilecek biriydi sanki... Kaybedecek bir şeyi olmayan insanların hissizliği vardı tavırlarında. Efe böyle olmasından o kadar çok korkuyordu ki yanılmak için dua ediyordu istemsizce. Dilem'in böylesine hissiz olmasını istemiyordu. Daha ne kadar yaşamıştı ki hayatı? Belki hayatı yeni bile başlıyor olabilirdi. Efe, kendi başaramasa bile ailesinin onun yaralı yüreğine iyi geleceğinden emindi. Annesi ve Ece'yle geçireceği günler bol kahkahalar ve içten paylaşımlar demekti. Dilem de ailesine dâhil olabilecek kadar temiz yürekliydi.

Gözlerini kısmış, düşünmeye devam ederken Dilem'in başını ona çevirmesiyle göz göze geldiler. Bakışlarının donukluğu hafif bir şaşkınlıkla parıldarken Efe ona doğru eğilmekten kendini alamamıştı. Eliyle yanağını hafifçe okşayıp gülümsedi. "Seni anladığım gün, her şey değişecek... Biliyor musun?" diye fısıldadı yüzüne doğru. Dilem'in şaşkınlığını arttıran bu cümleyi, kendiyle konuşur gibi söylemişti esasında. Cevap vermesini beklemeden geri çekildi ve salatadan biraz alıp nişanlısına uzattı. "Yemek yemekten hoşlanmaz mısın?" diye sorarken bir avucunu da çatalın altından tutuyor ve ağzını açmasını başıyla işaret ederek anlatmaya çalışıyordu.

"B-ben yiyebilirim..."

"Biliyorum." derken genişçe gülümsemişti Efe. Onları izleyen ailelerinden bihaber görünüyordu genç adam. "Ben yedirmek istiyorum."

Dilem utançla gözlerini kapatmak istemesine rağmen ağzını açarak Efe'nin isteğine boyun eğmiş, hatta peçeteyle dudaklarını silmesine bile sesini çıkarmamıştı. Kalbi deli gibi atıyordu. Sadece aileleri değil, restoranın büyük bir kısmı da onları izliyormuş gibi hissediyor ve yanaklarının kızarmasına engel olamıyordu.

Hafifçe ağzındakileri çiğnemeye, terleyen avuçlarının birbirine sürtmeye başladığında Efe'nin gülümsemesi daha da genişlemiş gibiydi.

"Yuttun mu?"

Gözlerinin kırpıştırarak başını salladı. Efe'nin bu kez kopardığı ekmeği uzatmasıyla birlikte bu durumu kabullenmesi gerektiğini fark etmişti. Efe onunla ilgileniyordu, bundan rahatsız olmamalıydı. Hem de aileleri onları böyle, yüzlerinde içten bir tebessümle izlerken...

Ekmeği de alıp gülümsemeye zorladı kendini. Bakışların yavaşça durulmasıyla birlikte rahatlayarak elma suyundan içti birkaç yudum. Efe onu anlamak istiyor olabilirdi belki ama genç kadının buna daha fazla ihtiyaç duyduğu gün gibi ortadaydı. Yoksa Efe'nin istediği gibi bir eş olamayacaktı asla.

"Başka bir şey yemek ister misin?"

"Hayır, doydum ben... Teşekkür ederim..." diye mırıldandı.

EvlilikWhere stories live. Discover now