Bölüm 32

85.4K 3.4K 306
                                    

Ciğerlerini yakan bir acıyla hıçkırıklarını dindirmeye çalışıyordu Dilem fakat henüz nedeninin idrakinden uzak olduğu hisleriyle baş edemiyordu.

Efe gitti gideli neredeyse iki saat geçmişti ve o Ece'nin söylediği hiçbir şeyi duyamıyor, sadece adamın ona son bakışını hatırlayarak ağlıyordu. Hiç aklının ucuna dahi getiremezdi ama gittikçe alıştığı, alıştıkça sahiplendiği Efe Karaman'ın yokluğunu, o gözlerindeki derin acıyla gidişini hiçbir yere sığdıramıyordu.

Bedeninin mekansızlığı, yüreğine bulaşmıştı da sanki bu acıyı sığdıramıyordu dünyaya. En kötüsü de şüphesiz, asla adamı incitebilecek bir konumda olmadığını düşünmüş olmaktı.

Efe onu öyle önemsemiyordu ki Dilem'in yaptığı bir şey adamda acıya kaynak oluşturamazdı.

Fakat şimdi? Daha önce suçsuz olduğunu düşünürken çektiği acının yanında, bir mücrimin ağır yargılanışı, kendi vicdanının cezalandırması eşlik ediyordu üzüntüsüne.

Dilem, hayatında ilk kez, bir şeye sustuğu için acı çekiyordu. Hem de konuşmayı bu kadar istemesine rağmen!

"Yenge, Allah aşkına ağlama artık. Bak kendine ve bebeğe eziyet ediyorsun resmen, lütfen sakin ol."

Ece'nin eli sırtını yavaşça okşarken yutkunup derin nefesler aldı. Bir şey söyleyemiyor ama hak veriyordu görümcesine. Biraz olsun sakinleşmeyi o da istiyordu da, bir becerebilseydi.

"Bak, ağabeyim sandığın gibi öfkeli biri değildir. Bebeği bu kadar geç öğrendiğinden kızmıştır sadece, biraz sonra gelip seni böyle görürse kahrolur."

Teselli derman olmuyordu ona. İçinde çoğalıp duran bir pişmanlıkla, sadece Efe'yi yanında görmek istiyordu. Bu başlangıçta can acısını unutacak bir şaşkınlığa sebep olurken şimdi gittikçe büyüyen bir arzuydu. Efe geri dönüp onunla konuşsa bir daha ağlamazdı bile. Sadece, adamın onu affettiğini bilmek istiyordu.

"Hadi gel, elini yüzünü yıkayalım." dedi Ece bu kez, yengesi itiraz edince aldırmayarak kadını çekiştirdi ve koluna girerek banyoya girmesine yardımcı oldu.

Dilem çeşmeyi açıp yüzünü soğuk suyla yıkarken omzunu tutuyordu Ece destek olmak istercesine. Ağabeyinin nasıl olup da çıldırdığına aklı ermiyordu fakat Dilem böyle oldukça ne yapacaklardı onu da bilmiyordu. Nereye gitmişti sahi?

Kadının ıslak yüzünü temiz bir havluyla kurulayıp saçlarını toplamasına yardım etti. Saatler geçtikçe Dilem'in yatışacağını düşünüyorlardı ama aksine sanki ağabeyinin yokluğu çoğaldıkça, acısına da yansıyordu. Ara sıra gözyaşları durulsa bile aniden tekrar ağlamaya başlıyor, Ece'nin elini kolunu bağlıyordu.

Odaya geri döndüklerinde itiraz etmesini engelleyerek yatağa uzanmasına yardımcı oldu. Üzerini belinin hizasına gelecek şekilde örttükten sonra ışığı kapatıp yanına oturdu kadının. Bir yandan saçlarını okşarken bir yandan da uyumasını söyleyerek teskin etmeye çalışıyordu onu.

Umuyordu ki ağabeyi birazdan aklını başına toplayıp gelsin, karısının gönlünü alsın.

Hayır, Ece gerçekten anlamıyordu. Dilem, tüm çekingenliğine rağmen Efe için cesaretini toplayabiliyor ve bir müjdeyle adamın gönlünü almaya çalışıyorken nasıl olup da Efe ona kızabiliyordu? Ağabeyinin aklından ne geçiyordu yahut neyi bu kadar büyütüyordu bilmiyordu ama en azından Dilem'in hamile olduğunu bildiğinden biraz olsun alttan alacağını düşünmüştü. Eğer böyle olacağını bilseydi, hiç yengesine ısrar etmezdi bile. Ne kadar düşüncesizdi!

Gözleri bu kez kendi acılarından ziyade, Dilem için dolarken yavaş yavaş sakinleştirmeye çalışıyordu kendini de, onu da. Yengesinin hayatı, şüphesiz ki onun yaşadıklarının yanında kıyaslamaya meydan bırakmayacak kadar ağır acılarla dolup taşıyordu. Ailesini yitirmesi yetmezmiş gibi, bir iddianın da kurbanı olmuş ve belki hayata ilk kez gerçek tebessümlerle sarılmışken kocası ona sırtını dönmüştü. O böyle üzülüyordu ya, Ece o zaman her şeye kızmak istiyordu. Bu kadar narin, bu kadar savunmasız bir kadının acı çekmesine katlanamıyordu. Onun kadar sevilmeye layık bir insan bulmak dahi zorken ihtiyaç duyduğu şefkatin elinden alınmasına dayanamıyordu.

EvlilikWhere stories live. Discover now