Bölüm 28

80.8K 3.5K 188
                                    

Kayınvalidesiyle birlikte odasına çıkarken aklında yaşadığı gün, hayatında meydana gelen değişikler silsilesi dönüp duruyor; adeta başını döndürüyordu.

Efe'yle tanıştığından beri, resmiyetten önce ismen, hayatı bambaşka bir boyuta kaymaya başlamıştı.

Kaderinin akrabalarının yanında sürüp gideceğine tamamen inanmış ve hayata dair tüm umutlarını yitirmişti Dilem. Kendi bedeninde olamayacak kadar bambaşka bir insan haline gelmişti, hissizdi, huzursuzdu. Hiçbir şey haz vermiyordu ona, kalbinde zerre miktarı mutluluk oluşmuyordu, mutsuz da değildi ama yüzünde içten bir tebessüm yoktu işte.

Sonra Efe gelmişti, her şey tepetaklak olmuştu. Dilem sanmıştı ki onunla da hayatı geçmişle aynı doğrultuda ilerleyecek, sadece bu kez eylemlerini sunduğu suretler farklılaşacak. O yine hissiz, huzursuz hayatının kıskacında hapsolmuşken çevresi için çabalayacak. Yüzü gülmeyecek, gönlü ferahlamayacak, hayatı tebessümü kadar eğreti sürüp gidecek ve kadın ölümüyle ancak bunlardan arınabilecekti.

Hiçbir şey öyle olmamıştı, her şey hiç beklemediği kadar huzura bulanmış ve Dilem ilk kez gerçekten mutlu olduğunu hissetmeye başlamıştı. Ailesini kaybettiği zamandan öncesi çok net değildi belleğinde, ondan sonraysa bir türlü sığdıramamıştı küçücük bedenini dünyaya.

O yapamamıştı ama Efe Karaman yapmıştı. Adam ona dünyada kimsenin veremeyeceği güzellikleri armağan etmişti hiç gocunmadan. Önce soyadını, ardından evini vermişti Dilem'e. Sonra ailesini; annesini, babasını, kardeşini paylaşmıştı. Tüm iyi niyetini vermişti Dilem'e ve kadın daha bunlara bile yeni yeni alışmışken gözyaşlarını bir sağanak yağmura çevirecek son armağanının da haberini almıştı. Bu kendi hayatı mıydı sahi?

Belki annesi olmasaydı, Dilem'in aklına bile gelmezdi ihtimali. Oysa kadın ilk belirtiyi ondan önce kavramış, ondan önce ümitlenmiş ve daha üzerinden bir saat bile geçmeden doktora gitmelerinde ısrar etmişti.

Her şey o kadar ani, o kadar beklenmedik gerçekleşmişti ki Dilem hala kendinde olduğuna, yaşadığına ve uyanıklık halinde bunları yaşıyor olduğuna inanamıyordu.

Hamileydi.

Bunu düşünmek bile kadının yüzünde aynı anda hem bir tebessüm hem de gözyaşlarına sebep oluyordu.

Nasıl olmuştu ki bu? Dilem bu kadar fazlasını hak edecek ne yapmış olabilirdi?

Başını iki yana savururken nedenleri önemsememesi gerektiğini hatırlattı kendine. Bir bebeği olacaktı, küçücük bir bebeğin hayatına kattığı mutluluktu bu.

Hafifçe hıçkırırken omuzları sarsılıyordu kadının, yatağın üzerine oturup ona gülümseyen ve aynı zamanda gözyaşlarına eşlik eden kayınvalidesine bakıyordu. Gözlerini kurulamak bile gelmiyordu aklına, hıçkırıklarını durdurması zaten söz konusu değildi.

"Ah Dilem, ah güzel kızım benim... Bu kadar erken olacağını hiç düşünmezdim ama o kadar mutluyum ki."

Kadın elini tutup sıkarken ondan güç alarak başını sallayıp derin derin nefeslendi. Sonunda uzattığı peçeteyle yüzünü kurularken cevap verebilmişti kadına. "Ben hala inanamıyorum anne... Sanki birazdan uyanacağım bir rüya."

"Ama gerçek..." derken şefkatle gülümsedi kadın. Kızın yüzünü elleriyle silip saçlarını okşadı usul usul. O sakinleşip de kendine gelene kadar hiç çıkarmadı sesini, kendi sessiz gözyaşları da onunkilerle birlikte kuruyup gitmişti.

"İçimde bir bayram havası var... Herkese duyurmayı nasıl istiyorum şu an!"

"Hemen olmasın..." dedi Dilem telaşla, birden. "Ben önce bir inanayım gerçekliğine, sonra ilk Efe'ye söyleyeyim anne. Olmaz mı?"

EvlilikWhere stories live. Discover now