Bölüm 17

104K 4K 370
                                    

El ele salona geçtiklerinde, ailesinin beğeni ve mutluluk dolu bakışları ikisi üzerinde sabitlenmişti. Efe bu manzara karşısında istemsizce gülümsemeye başladı.

Ailesine onlarla birlikte yaşamak istediklerini söylediğinde evde adeta bir bayram havası yaşanmıştı. Huysuz babası bile o kadar sevinmişti ki Kenan'la yemeğe gittiği için Ece'yi azarlamayı unutmuştu. Annesi zaten gelinine ondan bile daha fazla bağlanmış gibiydi. İlk işi sabah kalkıp onun için güzel yemekler hazırlamak olmuştu. Çatı katının düzenlenmesinde de elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı, Ece de elbette.

Gülümsemesi geniş bir sırıtmayla yer değiştirirken ailesinin Dilem'i kucaklayışını izlemeye başladı.

"Hoş geldin!" nidaları o kadar yüksekti ki bu durum ona komik görünüyordu. Sanki görüşeli birkaç gün olmamış gibiydi. İşin ilginç yanı, tabii bu Efe'ye göre böyleydi, Dilem'in de onlara karşılık vermesiydi. Gözlerinin içini aydınlatan, o kahve bakışlardaki donukluğa adeta nefes üfleyen bir karşılıktı bu. Efe'nin onu çözmek isteyen zihnini daha da merakla donatan bir tepki... Dudakları hiç bu kadar kıpırdamamıştı Dilem'i gördü göreli... Dilinden utangaçça süzülen sözcüklerde hiç bu kadar Dilem Elbin olmamıştı Efe için. Onunla konuşmayı, onu çözebilmeyi daha fazla istiyordu artık Efe. Neler yaşadığını bir şekilde öğrenmek zorundaydı.

Ama şimdi değil, diye düşündü gözlerini müstakbel karısından ayırmadan. Henüz çok erken...

Çalan telefonunun sesiyle düşünceleri dağıldı, Dilem'e odaklı gözleri geri çekildi. Cebindeki telefonu çıkarıp ekrana baktığında Ateş'i kahvaltıya davet ettiği aklına yeni geliyordu. Bunu nasıl unutabilmişti acaba? Efe böyle unutkan biri olduğunu bilmiyordu doğrusu. Sadece birkaç saat geçmişti konuşmalarının üzerinden, unutması mantıklı mıydı?

"Efendim Ateş?" diye cevapladı telefonu.

"Efe, ben verdiğin adrese geldim... Yalnız numarayı bir türlü göremiyorum. Bu evlerden hangisi sizin?"

Çok berbat bir ev sahibiydi. İçini çekti mahcup bir şekilde. "Bekle Ateş, hemen yanına geleceğim..."

Telefonu kapatıp tekrar gözlerini ailesine çevirdi. "Söylemeyi unutmuşum, bir misafirimiz daha var..."

Onların merakını giderme ihtiyacı hissetmeden, Ateş'i daha fazla bekletmemek için, hızla çıktı evden. Önce bahçeyi arşınladı, ardından gözlerini sıralanmış evler sürüsüne dikti. Pek iç açıcı olmayan bu manzarayı tararken, uzun boylu bir adamın kendisine doğru yürüdüğünü ayırt etti gözleri. Adam ona daha da yaklaştığında tek kaşını kaldırarak seslendi. "Ateş, bu sen misin?"

Ateş gevrekçe sırıttı Efe'nin sorusu karşısında. Garip bir şekilde aradan geçen zamanın bir önemi yoktu genç adam için. Nasıl kalbi hala Ece için atıyorsa, Efe de hala dostuydu. "Ta kendisi."

Aralarında birkaç adımlık bir mesafe kaldığında iki arkadaş özlemle sarıldı. Ateş kadar Efe de umursamıyordu geçen zamanı. Ama onca yıldan sonra nasıl bir hayat geçirdiğini ve onu nasıl bulduğunu merak etmiyor da değildi.

"Hoş geldin... Hadi eve geçelim, evdekiler meraktan çatlamış olmalı."

Birlikte eve yöneldiklerinde, tahmin ettiği gibi ailesinin merakla girişe yaklaştığını görüp gülümsedi. "Bir dakika bile sabredemezlerdi zaten..."

Ateş bir şey söylemeden karşısında duran Ece'yi izliyordu. O kadar şaşkın görünüyordu ki genç kız, bu ister istemez gülümsemesine sebep olmuştu. Derin bir nefes aldı, sakinleşmesi gerekiyordu. Aras Bey ve Zehra Hanım buradayken açık açık kızlarını izlemesi yanlış anlaşılabilirdi. Hele de kızları nişanlıyken... Bu düşünceyle Ece'yi görünce hızlanan kalbi duruldu ve bir köşeye sinercesine sıyrıldı benliğinden. Hafifçe buruşturduğu yüzüne yapmacık bir tebessümü kondurup genç kızın ailesine selam verdi. Bu kadar sıcak bir karşılama beklememesine rağmen mutluydu. Ece hariç herkes, orada bulunmasından memnun gibiydi.

EvlilikWhere stories live. Discover now