Bölüm 7

88.9K 3.6K 233
                                    

Dilem, Suzan yengesinin dürtüklemeleri üzerine açmıştı gözlerini. Çok fazla uyuyan biri değildi ama dün açtıkları mantıdan sonra kolları o kadar çok ağrımıştı ki uyanamamış olmalıydı.

Gözleri duvardaki saate kaydığında 10'a geldiğini gördü ve hemen doğrulup yengesine baktı. "Yenge, bir şey mi oldu?" diye sordu telaşını fark ederek. Genelde yengesi misafir geleceğinde böyle olurdu.

Suzan ilk kez içten bir şekilde güldü karşısındaki kıza. Sonunda onu isteyen biri çıkmıştı ya, keyfine diyecek yoktu. Duyduğu habere nasıl sevindiğini anlatamıyordu bile.

Dilem şaşkınlıkla kırpıştırdı gür kirpiklerini. Gözleri çok bozuk değildi ama kitap okurken çok yorulduğundan ara sıra bulanık görürdü. Bu yüzden gözlüğünü takarken yengesinin gülmesinden bunu çıkarmıştı.

"Biliyordum ben şansının döneceğini, gözün aydın!" diyerek o ince sesiyle gülmeye başladı kadın bir anda. Dilem'i daha da şaşırttığından habersizdi.

"Anlamadım yenge, bir şey mi oldu?"

Neye sevinmişti bu kadın bu kadar? Neyi anlayamıyordu tüm dikkatini vermesine rağmen. Şansı nasıl dönmüş olabilirdi ki?

"Seni istemeye geleceklermiş!"

Sözler kulağına ulaştığında nefes bile alamamıştı Dilem. Duyduklarına inanamıyordu! Onun arkasından herkesin evde kalmış dediğini elbette biliyordu ama bu durumla pek ilgilenmiyordu. Yıllar önce beyaz atlı prenslerin var olmadığını öğrenmiş ve evlenmek gibi hayaller kurmayı bırakmıştı.

Zaten hayatı boyunca beklediği hiçbir şey olmamışken, evliliği ve beyaz atlı prensleri beklemesi aptalca olurdu.

"Öyle mi?" dedi gülümsemeye çalışarak. "Tanıyor musun?"

Hissettiği her şeye rağmen böyle davranmak zorundaydı. Bu aileye o kadar çok borcu vardı ki!

"Hayır! Ne önemi var kız, evleniyorsun!"

İçinin bulandığını hissediyordu ama belli etmedi. Yüzündeki ifade kaybolmuş, tepkisini göstermemişti yengesine. Üzerindeki ince pikeyi çekip kalktı yatağından. Yengesinin ne düşündüğünü adı gibi bildiğinden soramıyordu, zaten yeterince belliydi de. Bu ani kısmet nereden çıkmıştı? Nasıl biriydi? Daha doğrusu kimdi bu adam? Onu tanıyor muydu Dilem? Bu kez istemediği halde nereye taşınacaktı hayatı? Ve en önemlisi bir kez daha kimlere alışmak zorundaydı?

Sonra -buraya ilk geldiğinde olduğu gibi- nereye toslayacaktı acaba? Bir sürü soru dolanıyordu kafasında.

Suzan tüm bu düşüncelerden habersiz olarak neşeyle söylenmeye başladı. Bir yandan da Dilem'in yatağını topluyordu. "Sen şimdi güzelce banyo yap, süslen; bizde kızlarla işlere başlayalım. Komşu ne zaman geleceklerini söylemedi, her an gelebilirler!"

"Tamam yenge."

Yanlış bir şey söylemek istemiyordu Dilem. Sessizce çıktı odadan. Bir gün bu evden gitmek zorunda kalacağını biliyordu ama bunu ani gelen bir evlilikle yapacağını hiç düşünmemişti. İtiraz edemeyecek kadar acizdi. Ne diyebilirdi ki? Bu insanlar yıllardır ona bakıyordu zaten. Hem bunu istemeden yapıyorlardı. Onların kendisinden kurtulmayı ne kadar çok istediğini biliyordu. Sonunda bu fırsatı bulmuşlardı da. Ne diyebilirdi?

***

Mehmet'in evine vardığında saat öğleni bulmuştu. Bu sıcakta dışarıda olmak o kadar rahatsız ediciydi ki yol boyu yüzünü buruşturmuştu. Sürekli üstündekileri çekiştiriyor ve ferahlamaya çalışıyordu.

Aklında evlenecek üzere olmak yoktu. Her zamanki gibi rahat hissediyordu. Sadece arkadaşlarının bir konuda haklı olduğunu fark etmişti. İstesin ya da istemesin evlenene kadar günleri eskisi gibi geçmeyecekti. Tanışma, isteme, düğün derken hiç istemediği şeyler yapıp istemediği şekilde yalan söylemek zorunda kalacaktı.

Ama iki hafta sabredebilirdi. Sonra her şey eski düzenine girecekti nasıl olsa.

"Bu çocuk delirmiş!" dedi Mert. "Bu kıyafetle kız mı istenir?"

"İstemeye gitmiyorum Mert, tanışmaya gidiyorum."

Onu bir sonraki gün yapmayı planlıyordu doğrusu.

"Ah nasıl da geleneklerine düşkündür oğlumuz!"

Gözlerini kısarak Anıl'ı süzdükten sonra Mehmet'e döndü. "Bu ailenin beni kabul etmesi de geleneklerimizden mi? Yani dediklerinizi yapmak kesinlikle sorun değil sadece onlara bunu nasıl kabul ettirdiğinizi bilmek istiyorum."

Aslında arkadaşının evine gelme sebebi buydu. Efe gider tanışırdı ama kız niye tanımadığı biriyle evlenmek isteyecekti ki?

Üçü de kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Mehmet zar zor duraksadığında ağzından kesik kesik dökülmüştü şu cümle: "Söylemeyi unuttuğum bir şey var Efe!"

"Nedir?" dedi tek kaşını kaldırarak. Oturduğu yere yaslanmış, ilk kez gözlerinde bir merak kırıntısıyla dinliyordu.

Alayla sırıttı arkadaşına. "Kız evde kalmış!"

"Ne yapmış?"

Onlar tekrar gülmeye başlayınca gözlerini devirdi.

"Evde kalmış, yaşı geçik, kız kurusu!"

"Hım... Kaç yaşında?" dedi hiçbir tepki vermeden. Kız bakire diye vazgeçecek değildi ya?

"26!"

Yüzünde bu davranışı ayıpladığını gösteren bir ifade oluşmuştu Efe'nin. Sesindeki alaya aldırmadan öne doğru eğildi. "26, yaşı geçikse... Ben neyim?"

"Oğlum o kız! Kadınlar arasında adı çıkar böylelerinin, evde kalmış derler!"

Omzunu silkti Efe umursamazca. Evliliğe gösterdikleri tepki kadar saçmaydı bu da. İnsanları anlayamıyordu. "Bence değil, önemi de yok zaten..."

Şaşkın şaşkın bakıştıklarını görünce gülümsedi. "Eee... Bakışlarınızdan ne çıkarmalıyım?"

"Hiç..." dedi Mehmet masum olmaktan çok uzak bir bakışla. "Belki bize teşekkür etmelisin... Sonuçta senin aile kuracağın insanı bulduk!"

"Ah, teşekkürler!" dedi Efe, alaylı bir gülüşle. "Beni bir yükten kurtardınız."

"Ne demek."

Bir süre sessizlik hâkim oldu aralarına, Efe'nin diyecek bir şeyi olmadığından, diğerleri onun merak etmemesine sinirlendiğinden. Sonunda dayanamadı Mehmet. "Kızın kim olduğunu sormayacak mısın?"

Omzunu yavaşça silkti. "Söylemiştin zaten kim olduğunu... Dilem, kız kurusu, evde kalmış, yaşı geçik."

Gözlerini kırpıştırdı Mehmet. "Bu mudur yani?"

"Bu herif kafayı yemiş." dedi Anıl. "Harbi diyorum sıyırdı."

Efe hafifçe güldü. Ne yapmasını bekliyorlardı anlayamıyordu.

"Bence rol yapıyor..." dedi Mert. "Evlilikten ödü kopuyor ama gururundan söyleyemiyor. İki gün sonra ağlayarak gelecek, göreceksiniz."

"Evlilik öcü değil Mert." Efe'nin sesi bir çocuğu yatıştırır gibiydi. "Kızı ikna eder etmez ki iki haftanın yeteceğini düşünüyorum, evleneceğim."

"Pes!" derken gözlerini devirdi Mehmet. Efe'ye diyecek tek sözcüğü kalmamıştı. Diğerlerinin de kendinden farklı olmadığına emindi. Yaşayarak öğrenmek istiyorsa ona sahneyi sunmak hatta perdeleri açmak arkadaşlarının göreviydi değil mi? Efe bu yaptıklarına ve söylediklerine gerçekten pişman olacaktı.

"Hadi o zaman gelinini bekletme. Seni bekliyordur kesin."

Efe başını sallayarak kalktı yerinden. Arkadaşlarıyla vedalaşıp önce bir çiçekçiye uğradı ve papatyalardan oluşan büyük bir buket hazırlattı. Ardından Mehmet'in tarif ettiği apartmana doğru çevirdi adımlarını.

Sitenin bütün apartmanları aynıydı. Kiremit renginde ve düzenli yapılardı. Asansöre binip 6. kata yöneldiğinde ne diyeceğini düşündü kısa bir an.

Direkt evlenme teklif etse kız ne hissederdi acaba? Biraz ani mi olurdu? Hay Allah, daha önce hiç evlenme teklif etmemişti ki!

EvlilikDove le storie prendono vita. Scoprilo ora