Bölüm 31

81.5K 3.5K 220
                                    

Evin içinde her köşeye sinmiş olan huzursuzluk bitmek, tükenmek bilmiyordu. Ne geçen zaman ne de gösterdikleri ısrarlı sabır onlara fayda sağlamıyordu.

Zehra Hanım kahvaltının sessizliğini dolmuş gözleriyle takip ederken gözleri çocukları üzerinde gezinip duruyordu. Ece biraz olsun daha iyiydi ama hala eskisi kadar neşeli davranamıyordu. Biliyordu ki Zehra Hanım, kızı terk edilmeyi beklemediği için toparlanmayı da beceremiyordu. Omuzları düşmüş, dağılmış haliyle elindeki çatalı bir zeytinin üzerinde hareket ettirip duruyordu. Eğdiği başı yüzünü gizlese de ne göreceğini biliyordu kadın.

Gözlerini bu kez Dilem'e çevirdi. Gelini de başını eğmiş, omuzlarını düşürmüştü. İki elini çay bardağının etrafında kenetlemiş, tabağına hiç dokunmamıştı bile. Onun bu haline kayıtsız kalamayacağını bilerek kaşlarını çattı. Ece kilo verseydi ki bunu istemezdi asla, toparlayabilirdi. Ama hamileyken Dilem'in bu kadar az yemek yemesine müsaade edemezdi. "Dilem, kızım..." diye seslendi usulca. Hem Dilem hem Efe yüzünü ona çevirirken devam etti. "Hiçbir şey yememişsin... Lütfen bir şeyler ye, güçsüz düşeceksin. Olmaz mı?"

Gözleri gelininin gözlerinin içinde, imasını anlamasını umarak söylemişti kadın bunları. Onun başını sallayıp bir anda kendini toparlamasıyla birlikte rahatladı ve o bir şeyler yemeye koyulduğunda oğluna çevirdi yüzünü.

Efe kimseyle doğru düzgün konuşmuyordu. Sabah kalkıyor, kahvaltıya inip hiçbir şey yemeden oturuyor, sonra işe gidiyor ama bu kez eskisi gibi erkenden dönmüyordu. Gecenin geç saatlerinde geldiğini biliyordu çünkü onu beklerken uzun süre uykuya dalamıyor, saat epeyce ilerledikten sonra uyuyakaldığındaysa adamın gelişine şahit olamıyordu.

Zehra Hanım oğlunu hiç anlamıyordu. Onun pişman olup Dilem'in gönlünü alacağını sanırken ve umarken o ipleri daha da koparmıştı sanki. Ve onu daha önce hiç görmediği kadar mutsuzdu da. Gözlerinin altı o kadar şişti ki inanamıyordu onun uykusuz yaşayabildiğine. Ayrıca anlamıyordu da. Madem Dilem bu kadar kıymetliydi, neden onunla arasındaki sorunları çözemiyordu?

Hoş, kadın artık bu duruma katlanmak istemiyordu. Oğluna bebeği de söyleyecekti artık. Dilem'e söz vermişti ama onlar bu kadar iletişimden yoksunken ve bu kadar çok dağılmışken kızının söyleyebileceğini sanmıyordu. Hem Efe, emindi ki bebeği öğrendiği zaman çok pişman olur ve bu kez Dilem'in gönlünü almayı başarabilirdi.

***

Ece'yle birlikte geçirdikleri bu saatler, belki Dilem'i dinlendiren en nadir anlardı. Kahvaltıdan sonra birlikte onlara ait olan kata çıkıyor, olmadık işler yaparak kâh sessizce duruyor kâh konuşarak birbirlerini teselli ediyorlardı.

Hiçbir şeyden emin değildi Dilem ama bildiği bir şey vardı ki, o da Karaman ailesini her şeye rağmen çok sevdiğiydi. Onlar, kadının hayata tutunmasına yardımcı olan zincirler gibi sarmıştı dört bir yanını. Birazcık düşeceğini hissetse, elleri terleyip de kaysa bu uçurumun kenarında; hemen daha sıkı sarınıyorlardı bedenine. Ne yaparsa yapsın onlara olan minnetini ifade edemeyeceğini ve bunu düşünmekten asla vazgeçemeyeceğini biliyordu bu nedenle.

Şimdi ikisi de dolapta ne kadar kıyafet varsa yatağa dökmüş, tüm dolabı silip ardından da kıyafetleri yerleştirmeye koyulmuşlardı. Böyle yaparken vaktin daha hızlı geçtiği aşikârdı.

"Biliyor musun yenge?"

"Neyi?"

Ece elindeki gömleği özenle askıya takarken başını kaldırmadan konuşmayı sürdürdü. "Eğer ağabeyim yeğenimin varlığından haberdar olsaydı, bu kadar uzatmazdı meseleyi."

Yutkunup bakışlarını kaçırdı Ece'den. Ona bebeği söylemişti çünkü içinde biriyle paylaşma iştiyakı filizlenip dururken kendini durduramamıştı. Hem iyi ki söylemişti de, Ece bunca üzüntünün arasında bebeğin varlığıyla biraz olsun kendine gelmişti. Artık ağlamıyordu mesela, bu bile rahatlatıyordu Dilem'i.

EvlilikWhere stories live. Discover now