Bölüm 18

111K 3.6K 221
                                    

Yaşadığı şokun, hissettiği karmaşanın sözcüklerle ifadesi mümkün değildi genç kız için. Hisleri öylesine birbirine girmişti ki başı dönüyordu. Ateş çıldırmış olmalıydı. Ona inandığı için kendisi de çıldırmıştı besbelli. Nasıl bu kadar gerçekçi görünmeyi başarmıştı? Bir insanın yüzünü görmediği, sesini dahi duymadığı hatta bekleyip beklemeyeceği bile belli olmayan birini severek ömrünü geçirmesi mümkün müydü?

Bu saçma sapan bir karmaşa gibi görünüyordu gözüne. Birkaç ay sonra ortaya çıksaydı ne yapacaktı peki? O çok büyük aşkının ne önemi kalacaktı? Ateş bunların farkında değil miydi?

Derin bir nefes aldı, başındaki şapkayı çıkarıp elinde sallamaya başladı. Gözleri hala Ateş'in arkasında bıraktığı izlerdeydi. Öylesine yakmıştı ki etrafını küllerinin yoğunluğu gözlerini bulandırıyordu. Düşünmek, saatlerce burada böylece bekleyip sonunda her şeyi normal haline çevirmek istiyordu. Oysa bir an önce eve girmesi gerekiyordu. Ateş'in evdekilerle konuşma ihtimali ya da başka saçmalıklardan değil de onları endişelendirmemek için...

Bir adım attı. Başının döndüğünü hissederek durdu, gözlerini kapattı ve engelleyemediği bir şekilde ağlamaya başladı. Oracıkta, ayakta dikilmiş bir şekilde hıçkırıklara boğulmuştu. Sesini kesebilmek adına yumruğunu ısırdı, yere çöktü ve başını eğerek bir süre izin verdi kendine. Anlamını bilmediği duygu yoğunluklarını hafifletebilmek adına dakikalar boyunca ağlayarak harcadı zamanını.

Sonunda biraz olsun zihninin durulduğunu hissettiğinde bahçedeki küçük çeşmede elini yüzünü yıkadı. Gözlerini göğe çevirip gözyaşı izlerinin sinmesini bekledi, ardından eve girdi.

Her şey bir yana, Dilem evdeydi ve onunla ilgilenmesi gerekiyordu. O gelecek diye planladığı her şey Ateş yüzünden mahvolmuştu. Daha elbisesini bile verememişti ona! Neyi vardı böyle? Gerçekten çıldırmış olmalıydı.

Ateş'in ne hissettiği onu ilgilendirmiyordu. Birkaç ay sonra Kenan'la evlenecek ve Ateş ne derse desin, ne kadar umursamazsa umursamasın Ece Güralp olacaktı. Bunu kabul edip etmemek ona kalmıştı. Ece bir karar vermişti ve bu kararı şu an için de geçerliydi. Kenan'ı seviyordu. Kenan iyi biriydi. Onu mutlu edecek, sevecek ve güzel bir ömür geçireceklerdi. Ufak tefek kusurların ne önemi vardı ki? Kim mükemmeldi?

Salona geçerken, merdivenden inmekte olan ağabeyi ve yengesiyle buluştu gözleri. İçten bir tebessümle yanlarına koşup Dilem'in koluna girdi. "Yenge, sana göstermek istediğim bir şey var!" Ağabeyine şirince gülümseyip devam etti sözlerine. "Yengemi biraz paylaşmaya ne dersin ağabey?"

Efe'nin sessiz onayı üzerine cevap beklemeden kendi odasına doğru çekiştirdi Dilem'i. İçeri girdiklerinde neredeyse eski huzuruna kavuşmuş gibi hissediyordu kendisini.

"Nişan için sana hediye alamamıştım... İçime bir şey sinmemişti, çok fazla da bakamamıştım aslında..." Mahcup bir şekilde gülümseyerek gözlerini kaçırdı. "Geçen gün alışverişteyken bu elbiseyi gördüm ve senin olması gerektiğini hissettim. Sana çok yakışacağından eminim..." Dudaklarını çocuksu bir tavırla ısırıp paketi uzattı yengesine. Bu haliyle genç bir kızdan ziyade utangaç bir çocuğu andırıyordu.

Hoş, Dilem'in de ondan farkı yoktu. Hem şaşkın, hem de utanmış bir halde öylece kalmıştı genç kadın. "Hiç gerek yoktu böyle bir şeye... Çok mahcup hissediyorum kendimi..."

"Saçmalama! Eğer bunu kabul etmezsen çok üzülürüm."

Ece her zamanki gibi mimiklerini dâhil etmişti oyuna. Böyle durumlarda bir evin bir kızı olarak yetiştiği için kendisini çok şanslı hissediyordu. Hafifçe büzdüğü dudaklarına, üzgünce kırpıştırdığı gözlerine kimse hayır diyemiyordu nedense.

EvlilikWhere stories live. Discover now