Bölüm 12

86.7K 3.6K 55
                                    

İsteme günü geldiğinde her şeyi kafasında planlamıştı Efe. Bütün hafta çalışmış, iki haftalık bir izin ayarlamıştı. Düğün hazırlıkları yaparken çalışmak zor olacaktı. Bir haftaları vardı ne de olsa. Babası ona hak vermiş, bu bir hafta işinde niye ısrar ettiğini de sorgulamadan bırakmamıştı elbette. Yoksa gelini hamile miydi? Bunu sorarken nasıl da sırıtıyordu yaşlı adam. Başka biri olsa telaşa kapılırdı herhalde. Belli ki Aras Karaman, o huysuz yaşlı, gelinini fazlasıyla sevmişti.

Hatırladıklarının etkisiyle güldü genç adam. Kravatını bağladıktan sonra ceketini geçirdi üzerine. Planlarını gözden geçirmeyi de ihmal etmiyordu. Birazdan kız istenecek ve nişan yüzüğü takılacaktı. Ertesi gün ise Dilem'le buluşup diğer şeyleri konuşmayı düşünüyordu. Yapılacak bir sürü alışveriş vardı. Eğer isterse ev de ayarlanacaktı. Aslında Efe ailesinden ayrılmak istemiyordu, ev de büyük olduğu için sorun olmayacağını umuyordu. Yine de Dilem'in fikrini öğrenecekti. Eğer kabul ederse, kullanmadıkları çatı katının düzenlenmesi gerekecekti sadece.

Ayrıca pazartesi nikâh için gün alınacak ve gerekli hazırlıklar da başlayacaktı. Planlarında bir sorun çıkmazsa istediği gibi erkenden bitirebilecekti her şeyi.

Düğünden sonrasını Dilem'e bırakıyordu. Balayı isterse, gidilecek; başka şeyler planlarsa uyulacaktı. Ve sadece iki hafta sonra her şey bitmiş olacaktı.

Yüzünü, onu olduğundan daha yakışıklı kılan bir tebessüm kapladı düşündüklerinin etkisiyle. Belli ki evlilik işini hafife almıştı. Daha şimdiden vaktinin çoğu bir şeyler için uğraşmakla geçiyordu. Hoş, evlendikten sonra organizasyon yapmasına gerek kalmayacak ve rahat edecekti istediği gibi. Sadece bir süre dişini sıkmalıydı.

Hem bir bakımdan iyi olmuştu bu durum. Efe, evlilik fikrinden rahatsızlık duymuyordu. Aile kurmak doğal bir dürtüymüş gibi hissediyordu. Ailesi de evlenmesini istemiyor muydu zaten? Arkadaşlarından da kurtulacaktı. Böylece fikirlerindeki heyecan tınısını kaybedeceklerini umuyordu. Aşırı tepkilere gerek olmadan da hayat yaşanılırdı zaten.

Komodinin üzerindeki siyah, kadife kutuyu ceketinin iç cebine koyduktan sonra hazırlattığı çikolata ve çiçeği aldı. Bir sürü gülden oluşuyordu buket, bir tek kırmızı renk yoktu içlerinde. Aile ziyareti için uygun olmadığını düşünmüştü.

Hazırlıklarının bittiğine kanaat getirince odasından çıktı. Aşağı indiğinde kardeşiyle karşılaşmıştı. Gözlerinin yeşiline yakın bir tondaydı Ece'nin elbisesi. Çok güzel görünüyordu genç kız. "Tatlı belam, çok güzel olmuşsun..." diye seslendi kardeşine.

Dönüp neşeyle eteklerini iki yana açtı Ece. "Gerçekten mi?" diye sorarken heyecanla büyümüştü gözleri.

"Evet, prenseslere benzemişsin..."

Hafifçe kıkırdadı genç kız. Yaklaşıp ağabeyinin yanağını öptü. "Sen de çok yakışıklısın, Dilem'in nefesi kesilecek..."

Omzunu silkme dürtüsünü son anda bastırdı genç adam. Hafif bir tebessümle başını salladı. Farkında bile değildi ama gerçekten yakışıklı görünüyordu. Siyah bir takım elbise giymişti. Gömleği beyaz, kravatı da siyahtı. Bu iki rengin klasik uyumu, buğday teninde daha çekici bir görünüm kazanmıştı.

Ece ağabeyinin yakasını kontrol ediyordu bu sırada. Düzgün olduğuna kanaat getirdiğinde annesi ve babası da aşağı inmişti.

Aras kızına bakıp homurdanmaya başlamıştı bile. "Prensesim, bu ne hal? Seni vermeye gitmiyoruz!"

"Aras!"

Efe, anne ve babasına bakarken iç çekmişti bıkkınca. Her zaman böyle olmak zorunda mıydılar?

"Baba, rahat bırak kızı... Güzel olmak onun suçu değil, genlerinde var!"

Annesi hafifçe kızarmış, gülümsemeye başlamıştı bile. Babası ise anlamsız bir homurtunun ardından gülmüştü.

"Haklısın sıpa... Hazırlıklar tamam mı?"

Başıyla onay verdi Efe. Annesi krem rengi elbisesiyle, babası ise kahve tonlarındaki takımıyla çok şık görünüyordu. İstemeye değil de düğüne gidiyorlarmış gibi hissetmişti.

"Aras, sıpa deme oğluma!"

"Tamam karıcığım, gel de arabaya binelim. Bütün akşamı burada geçiremem ben!"

Bir koluna kızını, diğer koluna karısını taktıktan sonra evden çıktı Aras. Yaşlı adam neşeli ama aynı zamanda huysuz tavırlarıyla evin gerginliğini alıp götürmüştü bile.

Efe de onların peşinden çıktı evden. Arabaya geçtiğinde gecenin bir an önce bitmesi için dua ediyordu.

***

Dilem, yengesinin ona bugün için aldığı elbiseye baktı bir kez daha. Hayatı boyunca ondan aldığı tek hediyeydi bu. O kadar şaşkın ve duygusal hissediyordu ki, tepki vermekte zorlanıyordu. Bu elbisenin Efe'ye güzel gözükmesi için alındığını biliyordu ama ona alındığı için mutlu olmadan da edemiyordu.

Belki de her şey sandığı kadar kötü değildi. Evet, istemediği bir şekilde evlenecekti ama ne önemi vardı? Efe iyi biriydi. Ona karşı kimsenin göstermediği, kibar bir ilgiye sahipti. Garip bir yönünün olduğu doğruydu ama bu da normal geliyordu. Bu kadar garip bir adam olmasaydı, neden onu seçecekti ki?

Düşünmeye son vermeliydi. Buna hakkı yoktu. İstesin yahut istemesin zaten olacaktı her şey. Yapabileceği tek şey insanları memnun etmek ve isteksizliğini gizlemekti.

Bu yüzden saçlarını düzleştirmeye koyuldu hızlıca. Kestane rengi gür saçları, düz şekliyle yüzüne çok uygun görünüyordu. Hafif oval suratını, daha çekici kılmıştı. Genç kız bunların farkında değildi. Bir yandan saçlarını yapıyor, bir yandan da düşünmemek için elbisesini izliyordu.

Dizlerinin hizasındaydı elbise ve geceyi andıran bir lacivert rengindeydi. İnce askılarının omzuyla buluşan kısmında ve göğsünün altında, sıklaşan yerinde küçük taşlar vardı. Eteği düz bir şekilde iniyor ve bedenini tamamen sarıyordu. Yengesinin ona böyle bir elbiseyi neden aldığını bile kestiremiyordu.

Tekrar düşünmeye başladığını fark edince dudaklarını büzdü. Düşünme Dilem, düşünme!

Saçlarını yapmayı bitirdikten sonra makyaj yapma gereği duymadan odayı toparlamaya başladı. Çok kısa bir süre sonra bu odadan da ayrılacaktı. Acaba nasıl bir yere taşınıyordu? Hayatı bundan sonra nasıl ilerleyecekti?

Düşünme!

Kapının açıldığını hissedince başını o yöne çevirdi. Yengesinin odaya girip onu incelemeye başlaması gerçekten de düşünmekten kurtarmıştı genç kızı.

"Makyaj yapmadın mı?"

Kadının sesi ilgili çıkıyordu. Dikkatle inceleyen gözleri gördüklerinden memnun kalmış gibiydi.

"Hayır, ama istersen yapabilirim yenge..."

Suzan Hanım birkaç adımla kıza yaklaşıp içtenlikle gülümsedi. "Gerek yok, çok güzel olmuşsun... Bu elbiseyi aldığım iyi olmuş."

Dilem başını salladıktan sonra hafifçe yutkundu. Saat ilerledikçe gerginliği artıyordu sanki. Ne yapmalıydı? İnsanlara nasıl davranmalıydı? İsteksizliğini örtebilecek miydi sahiden?

Düşünme artık!

Bir kez daha yutkundu. Gerçekten aptalın tekiydi. Kendini kontrol edemiyor, hissetmeyi önleyemiyordu. Her şeyi berbat edecekti ve yengesi bu kez ona çok kızacaktı. O zaman ne yapacaktı, merak ediyordu doğrusu. Düşünecek bir sürü vakti olurdu!

EvlilikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin