Bölüm 26

84.6K 3.3K 133
                                    

Zaman hızla geçmiş, insanı alışmanın bağımlısı halinde kendi evrenine bırakmıştı yine. Geçen haftalardan sonra Dilem bile Efe'ye alışmıştı ya, bağımlısıydı insan alışkanlığın.

Artık onunla konuşmakta eskisi kadar isteksiz değildi, avuçları Efe'nin yanında terlemiyordu köşeye sıkıştığını hissetmedikçe. Gözlerini kaçırışında telaş olmuyor, nefes alışlarında kederi dışa taşmıyordu. Eskisi kadar eğreti de değildi tebessümleri. Hatta artık gülüşlerine bile şahit oluyordu.

Dilem, karısı, ona alışıyordu fakat Efe bununla yetinemiyordu. İçinde susuşlarından birikmiş öyle bir öfke, öyle bir kıskançlık vardı ki adam onun alışmışlığına tahammül edemiyordu. Çünkü Dilem'in onu da benimsemesini istiyordu kalbi. Öfkeli yönü buna adeta ihtiyaç duyuyordu.

Bu utanç vericiydi, fakat Efe hayatında ilk kez duygularını kontrol edemiyordu. Annesiyle, babasıyla, kardeşiyle en içten sohbetleri ve en güzel gülüşlerini paylaşan; onları benimseyip gerçek ailesiymiş gibi yüreğine yakın tutan karısı ona sadece alışıyordu ve bu Efe'yi çıldırtıyordu. Hele bir de bununla ilgili tek kelime edemiyordu ya, her şey içinde birikip duruyordu. Köklerini yüreğine yerleştirmiş, devasa bir çınarı aratmayacak kıskançlığı günden güne içine yerleşirken ne yapacağını bilmiyordu.

Bir yanı da utançla birlikte kendine duyduğu öfkeden acıyordu. Karısının mutlu olmasını, değişmesini tüm kalbiyle dilemişken bencilce nasıl kıskançlık güdebilirdi içinde? Onu da benimsemesi ihtimaldi, daha fazla zaman gerekiyordu besbelli; neden kabullenemiyordu?

Durup tavana diktiği gözlerini banyodan çıkan karısına çevirdi. Duş almış, giyinmiş, ıslak saçlarını kurutmak için bir havlu arıyordu Dilem. Uyandığını ya fark etmemişti ya da umursamamıştı. İçinde böyle bir öfke varken Efe'nin tüm düşünceleri ikinciden yana oluyordu, adam farkında bile değildi.

"Günaydın..." diye seslendi kadına.

Doğrulup gözlerini yüzüne diktiğinde, Dilem ona güne güzel başladığını hissettiren o tebessümle karşılık vermişti. Gözlerine tamamen ulaşmıyordu ama yüzüne yapışmış tebessümü gibi de değildi.

"Günaydın, uyandığını fark etmemişim..."

Umursamıyorsun çünkü.

Aklından geçenlerle başını iki yana salladı. Çocuklaşıyordu ve bunu bilmek utancını ikiye katlıyordu. Kendine gel Efe, bir kadını, karını kendi ailenden kıskanacak kadar aptal olamazsın.

Yataktan kalkıp banyoya geçti, yüzünü soğuk suyla yıkadı sertçe. Ardından aynadaki aksine bakıp derin birkaç nefes aldı. Kendi içinde ne yaşarsa yaşasın, onlara belli edemezdi. Bu yüz kızartan hissiyattan bir gün kurtulabileceğini biliyordu. O da alışacaktı, sadece biraz daha zaman gerekiyordu. Başka bir şey değil.

Banyodan çıkıp Dilem'in hazırladığı gömlekle pantolonu giydi üzerine. Elinde kravatla bekleyen karısına tebessüm etti biraz daha yatışmış olarak. "Bunu her gün yapmak seni bunaltmıyor mu?"

Dilem başını iki yana sallarken birbirine bastırdığı dudakları hafiften yayılmıştı yüzüne.

"Peki o halde..." dedikten sonra yatağın üzerine oturdu, karısı kravatını bağlarken gözlerini onun tamamen kendini işine vermiş yüzünde gezdirdi. Dilem o kadar duru bir güzelliğe sahipti ki Efe uykudan uyandığında bile onu izlemeye doyamıyordu bir türlü. Ellerini uzatıp kadının beline yerleştirdi, aralarındaki mesafeyi azaltıp gülümsedi yavaşça. Dilem ona kısa bir bakış atıp işine dönerken ellerinin baskısını arttırmıştı.

Efe'nin ısrarlı tavrı üzerine son düzeltmesini yapıp bıraktı kravatı. Başını kaldırıp adamın gülümseyen yüzüne çevirdi gözlerini, ne istediğini anlamaya çalışırcasına bakıyordu yüzüne.

EvlilikWhere stories live. Discover now