5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"

80.4K 5.2K 640
                                    

Daha sağlamdı ikinci gün adımlarım. Daha az korkuyorum. Her ne kadar sinirlerimi bozsa da Erdem Demirkaya bana tanıdık bir sima gibi geliyordu. Hem, gayet iyi insanlar vardı çevremde. Haru ve Hikari çok şekerlerdi en başta. Türkçeyi çok güzel konuşuyorlar, bana yardım etmek için adeta çırpınıyorlardı. Fulya için aynı şeyi söyleyemeyecektim, aşırı temkinli, biraz düşmanca bir yaklaşımı vardı bana ama aşacağımıza inanıyordum. Bazı insanlar kaynaşma konusunda sıkıntılı olabiliyorlardı.

Düşüncelerimi bir köşeye iterek, lokantanın arka kapısından girdim. Garsonlar, bulaşıkçılar... Tanışmam gereken bir sürü kişi vardı burada ama yavaştan almayı tercih ediyordum. O yüzden arka kapı uygun görünüyordu gözüme. Ama oranın en kötü yönü mutfaktan geçmesiydi, yani güne Erdem'le başlama riskini göze almam gerekiyordu.

Yemekler çoktan pişmeye başlamış, herkes işine yoğunlaşmış olsa da şefleri ortalıkta yoktu. Bu benim için bulunmaz fırsattı, herhangi bir atışma yaşamadan odama geçebilirdim. Geçen gece çok da kötü olmasa da söz konusu o adam olunca kaçma isteğimi dizginleyemiyordum. Koridora vardığımda rahatlamıştım, en azından günün başlangıcı başarıyla atlattığımı düşünüyordum ama nerede bende o şans?

Odama girdiğimde ayaklarını masama uzatmış, koltuğuma yayılmış vaziyette Erdem'i görmek o an beklediğim ve istediğim son şey bile değildi. Ben odaya girince bile toparlanmadığı gibi geniş bir gülümseme ile rahatlığını vurgulamayı da ihmal etmiyordu.

"Ne işin var senin burada?" derken sesim benim planladığımdan da bıkkın çıkmıştı. Ayaklarını yere indirdikten sonra dirseklerini masaya yerleştirdi, ellerini yanaklarına koyup kısık bakışlarla bana baktığında ise ne düşünmeme gerektiğinden emin olamamıştım.

"Bugün kıvırcık günündesin sanırım."

Kahverengi gözlerinde bir ışıltı vardı ve ben sebebinin ne olduğunu pek anlamamıştım. Kokusunun çıkması ise nasıl olsa uzun sürmeyecekti, öğrenmiştim.

"Sabah biraz daha fazla uyumak istedim..." dedikten sonra kaşlarımı çattım. "Sana niye açıklama yapıyorum ki ben?"

"Ah, şefin olduğumu kalbinin derinliklerinde kabul ediyor olabilirsin bücür cadı." derken yerinden kalkıp bana doğru gelmişti. Yakınımda olması hoşuma gitmiyordu, uzun boyuyla adeta benim kısa olduğumu vurguluyordu. Beyaz önlükte lekenin göze daha çok batması gibiydi durumumuz.

"Bana öyle seslenme ve sen benim şefim değilsin."

"Yer elmasını mı tercih edersiniz hanımefendi?"

"Benim bir ismim var!"

Bana göz kırptıktan sonra, yeterince uyuz etmiyormuş gibi yanağımdan makas aldı.

"Bunu aklımda tutacağım."

Dişlerimi birbirine sürtüp duymasını isteyerek gıcırdattım. Günüm neden bu adamla bitip, yine bu adamla başlıyordu, merak ediyordum.

"Senin burada ne işin var acaba sabah sabah, buna açıklık getirir misin artık?"

Yüzü birdenbire aydınladığında merakım artmıştı. Birden elimi tuttuğunda şaşkınlıkla açtım gözlerimi. Bu adamın ne derdi vardı gerçekten?

"Benimle gel..." derken sanki ben yürümeyi bilmiyormuşum gibi çekiştiriyordu. Güçlü, geniş avucunda elim küçük bir çocuğunun elinden farksızdı. Sıcak ve sert bir tutuş. Adamın dokunuşundan bile güven akıyordu. Ne düşünüyordum öyle? Beynim uyku sersemiydi hala besbelli, saçmalıyordu.

Ben şikayet etmeye vakit bulamadan, duruma karşı oluşan şaşkınlığımı üzerimden atamadan mutfağa varmıştık. Biz el ele dalınca ortama bittabi bütün gözler bize çevrilse de Erdem'in umurunda değil gibiydi.

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now