20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"

60.8K 4.1K 284
                                    

Cuma geldi! Orta Şekerli günü! :) Bölüm kısa ama normalde tek bölüm olacaktı ben ikiye ayırınca böyle oldu. Böylece daha fazla diyalog yazdım. :)

İyi okumalar!


Son günlerde kalbimin ve aklımın sandığımdan daha sağlam olduğu tescillendi.

Zira iki gündür Narin'le aramızda geçenlere karşı nasıl irademi sağlam tuttum ya da nasıl kalp krizinden gitmedim şaşırıyordum. Davete varmadan önce paltosunun altından nasıl bir elbise çıkacak diye merakımdan ortadan ikiye ayrılmam an meselesiydi. Ama Narin gayet hanım hanımcık bir elbise giymiş olsa da yine de çok güzeldi. O saçları kıvırcık, dağınık, kendi halindeyken de, dümdüz halinde de aynı hissi uyandırıyordu bende. Ellerimi saçlarının arasından geçirmek, yüzümü gezdirmek, kokusunu içime çekmek...

Tam kendimde itiraf cesaretini bulmuşken annesinin arasına ne demeli? Tamam, kadını çok seviyorum ama zamanı değildi. Narin bana sarılmışken, varlığını güçlü bir şekilde hissedip tatlı kokusunu solurken duygularımı ifade etmenin zamanıydı. O anda dökülüverecekti ama olmadı. Büyü birden bozuldu ve biz uyandık.

Ama işin daha da zor tarafı Narin'in hastalanmasıydı. Benim yüzümdendi ve kendime epey küfrettim. Zaten narin bir papatyaydı ve ben o soğukta onu zorla tutup rahatsızlanmasına neden olduğum için kendimden nefret ettim. Daha koruyup kollayacakken yaptığım iş değildi!

Evine gittiğimizde planladığım sıcak çorbasını içtiğine emin olup onu yatırdıktan sonra dönmekti. Ama planlamadığım durumlarda vardı. Narin ruh halimi, arzularımı, isteklerimi, duygularımı kukla gibi oynatıyordu ve bundan haberi bile yoktu! Daha kapıdan girer girmez Süt'e olan yaklaşımı beni oracıkta öldürebilirdi. Köpeği öyle hevesle öpüyor, öyle güzel sesler çıkararak seviyordu ki hayvanı kıskandım. Hayatımda hiçbir zaman bir köpeğin yerinde olmayı istememiştim, bunu da yaşamış oldum! Ben kıvranadurayım, Narin'in dünyadan haberi yoktu.

Bir de fotoğrafımı çekmesinden sonra olanlar... Benim sabrım da bir yere kadardı doğrusu. Fotoğrafımı çekmesi beni kızdırmazdı. Haklıydı, annesinin önlüğü içinde komik olduğum bir gerçekti ve elinde beni ona hatırlatacak bir fotoğrafın olması hoşuma bile giderdi. Sadece biraz şaka olsun niyetiyle onu kovalamıştım. Ama tekrar dip dibe kalmayı hesaplamamıştım. Önceki gün ona sarıldığımda hissettiğim şefkatti. Büyük bir koruma hissi... Ama telefonunu elinden almak isterken o hislerden epey uzaktım. Şaşkın bakışları yüzümü talan ediyor, farkında olmadan pek de ortaya çıkarmadığım başka bir adamı hiç çaba göstermeden uyandırıyordu. Derin nefesleri ile yakın vücutlarımız adeta çarpışırken sakin kalamıyordum.

Feci halde onu öpmek istemiştim. Bu her zamankinden daha yoğun bir istekti. Dayanılmazdı. Yanakları kızarmıştı, hızlı hızlı nefes alıp verirken fazlasıyla heyecanlı görünüyordu. Ateşi olduğunu düşünmüştüm ilk başta ama pek de öyle görünmüyordu.

Ama isteğimi gerçekleştirmek için daha iyi bir bahane de bulamazdım.

Teni çocukluğumda inatla istediğim pamuk şekerleri andırıyordu, kokusu da öyle. Boğazımı yakıp geçen hissin ise o pamuk şekerle pek bir alakası yoktu. Öyle yakıcı, öyle baş edilmezdi ki kontrolün zorluğunu hissedebiliyordum. Daha uzun süre, daha fazla, daha yakın... Beynim telaşla durmamı haykırırken bunu gerçekleştirmekten acizdim. Bu ufak kızın kalbimdeki ve bedenimdeki etkisinin büyüklüğüne hayret ediyordum. Ve ben her fark edişimde sanki biraz daha büyüyordu. Hızla ve engel olunmaksızın... Kalbim adeta daha fazla diye çırpınıp dururken hislerimi bir kere daha açıklama isteğiyle dolup taşıyordum.

O sırada bunu başarabilirdim.

Tabi ocakta pişmeye bıraktığım çorbanın kokusu burnuma dolup kendisini haylazlıkla hatırlatmasaydı...

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now