9. BÖLÜM "Cem Vakası"

63.8K 4.6K 592
                                    

Haru ve Hikari'nin esiri oldum.

Daha önce suşi yemediğimi söylemek gibi bir hata yaptığımda ikisi de çekik gözlerini iri iri –ne kadar iri olabiliyorsa o durumda- açtılar ve uzata uzata "Nasıl yemezsin?!" diye aynı anda tiz bir nida kopardılar. Evet, sevgili olmadıklarını söylüyorlardı ve aslında birçok açıdan kardeş gibiydiler, hatta verdikleri tepkiler bile aynı oluyordu, suratları belli bir duyguya girdiklerinde aynı şekli alıyorlardı. Onları çift gibi düşünmek de hoş olurdu.

Asıl konuma dönmek gerekirse, suşi yemediğim gerçeği kalplerine epey dokundu ve onlara herhangi bir sipariş gelmediği bir aralıkta beni mutfağa çektiler. Onlar ikisi heyecanla suşi hazırlarken ben de şaşkın şaşkın izlemekten başka bir şey yapmıyordum. Beyaz, yassı servis tabağına minik bir kâse içinde soya sosu ve ne olduğunu anlamadığım yeşil, hamurumsu bir madde koydular. Onlar suşiyi hazırlamayı bitirirken benim ne yaptığımın farkında değillerdi. Ben, çok zeki olan ben yeşil maddeyi merak edip, elime bir çatal aldım ve normal bir yiyecekmiş gibi ağzıma attım bir parçasını.

O an hayat birdenbire değişti sanki.

Acıydı ama önceden bildiğim biber acısı gibi bir şey değildi. Boğazım yanarken gözlerim ve burnumdaki bütün kanalların ardına kadar açıldığını fark edebiliyordum. Gözyaşlarım birdenbire akmaya başladığında ben de acıyla yerimde tepiniyordum. Belli etmemek mümkün değildi. Haru ve Hikari'nin dikkatini çekmiştim bile.

"Ne yaptın sen?" dedi Hikari minik gözlerini kırpıştırırken. Konuşamıyordum. Onun anlaması için bvakit kalmadan bir başkasının sesi duyuldu.

"Wasabiyi kafaya dikti!" derken kahkahalara boğuldu Erdem. Gözyaşlarım içinden bulanık gördüğüm adama öfkelensem de kendi canımın derdinden sesimi çıkaramıyordum. "Su verin şuna..." derken karnını tutuyordu. Hikari şaşkınlığını üzerinden atmış olacak ki koşturarak bir bardak su doldurdu ve hemen bana içirdi. Gözlerimdeki yaşı zar zor durdurabilmiştim.

"Sen beni mi izliyordun?" dedim incelmiş sesimle Erdem'e. O ise hala gülüyordu bana bakarak. Hödük!

"Tabi seni izliyordum! Suşiyi beğenecek misin, tepkin ne olacak diye merak etmiştim ama daha büyük eğlence çıktı bana!" Konuşurken gözlerini siliyordu bir de utanmadan. Gülmekten gözünden yaş gelmişti adamın!

"Vicdansız! İnsan uyarır!" derken sesim açılmıştı artık, cılız çıkmıyordu.

"Ne bileyim, uyarmışlardır sandım."

O sırada Haru'nun acıklı, pişmanlık dolu sesi duyuldu arkamdan.

"Çok özür dileriz Narin-san. Biz sana ülkemizden bir lezzeti tattırmanın heyecanı ile gerekli uyarıyı yapmayı unuttuk."

İkisi de aynı anda neredeyse yerlere kadar eğilirken ben ne yapacağımı bilememiştim.

"Sorun değil..."

Ama Erdem onlar gibi değildi, o durumdan hayli memnundu ve bu memnuniyetini göstermekten çekinmek gibi bir derdi yoktu.

"Nasıl da zıplattı ama! Ya bücür cadı, senin hakkından gelen de bulunur böyle işte!" diyordu kıkırdayarak.

Kaşlarımı çattım, acının etkisini Erdem'in alayı çoktan bastırmıştı ve yerini öfkenin sıcağına vermişti.

"Sen! Hala gülüyor bir de! Hanzo!" diye bağırdım.

Birden Haru bana baktı şaşkınlıkla.

"Hanzo'yu tanıyor musun yoksa?"

İkilinin şaşkın bakışlarına döndüğümde ben de ne diyeceğimi bilemedim. Hanzo'yu tanımam ne anlama geliyordu ki?

ORTA ŞEKERLİWo Geschichten leben. Entdecke jetzt