42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)

32.1K 3.5K 229
                                    

Herkese merhaba. :) Bölümü yine tamamlayamadım, yazamıyorum, tutuldum fena halde. O yüzden yazdığımı paylaşıyorum, kısa bir kısım daha gelecek. 

Herkese desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. :) Ama bazı kararlar verdim ve zaman ne gösterir bilinmese de o kararları uygulamak istiyorum. Şu anda devam eden hikayelerimi bitirmek temel hedefim. Ozan, Burçin, Fulya karakterlerim için planlarım olsa da hayata geçirip geçirmemek konusunda emin değilim, o yüzden bu konuda, kesin bir şey söylemiyorum. :)

İyi okumalar!


Ağır adımlarla Burçin'in ardı sıra odaya girdiğimde tüm gözler bana çevrilmişti. Erdem gülümsüyor olsa bile yine de elimdeki fincanlara bakarken aklından geçenleri tahmin etmek zor değildi. Elbet ürkerdi insan ama diğer yandan Burçin'in o tuzu fazla fazla koyduğundan da habersizdi. Bana kalsa kıyamazdım, azıcık koyardım içine ama Burçin intikamını güzelce alacaktı. Ses çıkarmamıştım. Hem illa da merak ediyordum tepkilerini. Sonuçta benim için içmeyecek miydi?

Fincanını alırken aşağıdan gözlerini bana dikmişti. Bense kasıntı gülümsememle onu uyarmak istemiştim kendisini hazırlaması için. Fincanı aldı ve bekledi ben yerime geçerken. Herkes kendi kahvesiyle ilgileniyor gibi görünse de göz ucuyla Erdem'in tepkisi izlediklerini biliyordum. Kendini saklamayan Burçin'di, telefonunu açmış, Erdem'e doğrultmuştu ama Erdem Burçin'in asıl niyetinin farkında değil gibiydi.

Bir yudum aldı ve ben oturduğum noktadan, diğerleri ne der diye düşünmeksizin onu izliyordum. Yudumun ağzında dağıldığını ve o iğrenç tadın tüm dilini kapladığını hayal ettim ve midemin bulanmasına engel olamadım. Ben sadece düşünerek bu hale geliyorsam, tadını alan ne yapacaktı? Erdem durdu, gözlerini yumdu ve yuttu. İçim acımıştı. Başını hafifçe iki yana salladığını, üst üste yutkunduğunu gördüm. Burçin... Nasıl izin vermiştim tuzu içine doldurmasına?

"Eline sağlık..." dedi bir üstüne, hem de içten gülümsemesiyle. "Pek güzel olmuş..." derken sesindeki alayı gizlemeye gerek görmemişti. O sırada herkes, içten içe dakikalardır kendileri tutuyor olmanın verdiği baskıyla kahkahayı patlattı. Annem bile bir elinde fincanını tutarken diğer eliyle ağzını kapatıyordu kıkırdayışlarını bastırmaya çalışarak. Erdem'in babası yanında oturan oğlunun sırtına hafifçe vurdu.

"Aferin oğlum! Aferin!"

Erdem iki yudum daha alarak bitirdi kahveyi ama yüzünün hafifçe kızardığını anlamıştım. Üst üste iki bardak da su içtikten sonra derin bir nefes aldı. Bana bakıp göz kırpsa da ben biraz sitemkâr bir ifade sezmiştim bakışlarında. Belki de öyle anlamaya çalışıyordum.

Kahveler içildikten sonra Erdem'in babası bir bana, bir de eşine baktıktan sonra siyah ceketini düzeltti ve yerinde kıpırdandı. O sırada aynı şeyi Cennet Teyze'nin de yaptığını gördüm. Bu kıpırdanmalar vaktin geldiğini söylüyordu. Erdem az önceki kahvenin etkisini atlatmış olarak, gözlerinin içi gülerken bana baktı ve göz kırptı. Gerçekten de o an gelmişti.

Babası ciddi bir ses tonuyla konuşmaya girdi.

"E o halde ziyaretimizin sebebine gelelim..." dedi dikkatini anneme verirken. Annem yutkundu, başını salladı ve bana kısa süren bir bakış attı. Gözlerinin hafifçe dolu olduğunu görünce boğazım düğümlenmişti. "Gençler görüşmüşler, anlamışlar ama biz de geleneğimize, göreneğimize uyanı yapalım. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınızı, oğlumuza istiyoruz."

Annem derin bir nefes daha çekerken Burçin'in ellerini kavuşturmuş, film izler gibi bir heyecanla sahneyi izlediğini görmüştüm.

"Dediğiniz gibi..." Annemin ses tonu yumuşacıktı ve şefkat doluydu. Diğerleri fark ediyor mu bilmiyordum ama ben net bir şekilde bütün ruhumu saran şefkatini hissedebiliyordum. Aynı zamanda hüznü de... "Zaten görüşüp anlaştılar. Onlar istedikten sonra bize de onay vermek düşer."

"Herkes için hayırlısı olsun..." dedi Erdem'in annesi gülümseyerek.

Erdem'le ben kalktık ve herkesin ellerini öptük sırayla. Erdem babasının kaş göz işaretleriyle söz yüzüklerini çıkardı.

Hayal gibiydi bazı anlar. Çok değil, birkaç ay öncesinde hayatın rutini içinde kaybolmaya hazırlanıyordum. İş arıyor, evin içinde volta atıyor, yalnızlıktan boğulmuş halde çıldırma sınırına geliyordum. Gözüm babamla fotoğraflarımıza iliştiğinde bir daha o yaşarken olduğu gibi mutlu hissedip hissedemeyeceğimi düşünüyordum. Mutlu olurdum, diyordum kendime. O olsaydı her şey daha kolay olabilirdi. Annem elinden geleni yapıyordu elbet ama bizim için her şey çok kısıtlı ve zordu. Ve bütün bu düşüncelerimin arasında aşık olabileceğimi, birini çok seveceğimi ve onunla mutlu bir hayat sürebileceğimi hayal etmiyordum. O hayaller bana lük geliyordu. Zaten insan çok sevdiği birini kaybettikten sonra başka birini aynı miktarda sevme riskini almakta zorlanıyordu. Ama ne olursa olsun, o riski almıştım. Erdem bunu sağlamıştı.

Mutluydum.

Neşeli yüzler, parmağımda parlayan yüzükler... Hayalini kurmamış olmam o andan delicesine mutluluk duymayacağım anlamına gelmiyordu.

Mutluydum.

"Herkese hayırlı olsun!" dedi Erdem'in annesi neşeyle. Yüzü ışıl ışıl parlıyordu.

"Gelecek senenin yazında da düğünümüzü yaparız, güzel güzel..." dediğinde ise şaşırmıştım. Gelecek yaz? Bir yıl sonra?

Benim aklımdan geçenleri ise büyük bir tepki şeklinde sundu Erdem.

"Gelecek sene derken? Önümüzdeki yaz olmayan yazdan mı bahsediyoruz?" gözlerini iri iri açarak dönmüştü babasına. Neşeli ortam birden soru işaretleri ve Erdem'in yüksek sesinin şaşkınlığı ile kaplanmıştı.

"Evet oğlum. Uygun olan budur."

"Nereden çıktı şimdi bu?" dedi Erdem. "Ben o kadar bekleyecek olsam niye evlenme teklifi edeyim? Beklemek istese Narin niye kabul etsin?"

Erdem'in sözleri yanaklarıma kan hücum etmesine neden olurken annem de şaşkın görünüyordu. O da bu kadar bekleneceğini düşünmemişti zaten.

"Erdem... Daha ne kadardır tanışıyorsunuz?" dedi babası. "Bir yıl nişanlı kalırsınız. Hem bir sürü iş var, ha deyince düğün mü olur?"

"Olur tabi! Ben o kadar bekleyemem!" Bana döndü, ben de bakışlarımı kaçırmadığımda "Biz o kadar beklemeyiz!" dedi hiddetle. Yer neden yarılmıyordu? İçine girecektim çünkü.

"Oğlum..." dedi annesi uyaran bir tonla ama Erdem durmuyordu. Ben de sesimi çıkaramıyordum.

"Kaçırırım! O zaman görürsünüz." Annemin gözleri iri iri açılmıştı, ben de ondan farklı olduğumu düşünmüyordum. "Sen de annemi kaçırmışsın nasılsa, babadan oğla..."

"Höst! Aile meseleleri öyle orta yerde konuşulur mu? Tamam! Nasıl istiyorsanız öyle yapın..."

Burçin kıkırdarken kızarmıştı, kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini.

Erdem ise sanki hiçbir şey olmamış gibi göz kırpmıştı bana. 

Ben kim bilir nasıl kızarmıştım?


ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now