35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)

45.8K 3.5K 587
                                    

Herkese merhaba! :) Gerçekten uyanık bir okuyucu kitlemiz olduğu kesin, önce onu söyleyeyim. :P 

Bildiğiniz üzere KPSS'ye gireceğim ve iki hafta kadar bir süre kaldı sınava. O yüzden bu süre boyunca (eğer dayanabilirsem) bölüm yazamayacağım. :/ Belki 36. bölümü yazarım ama söz vermeyeyim yine de. 

Bir de inşaAllah Bir Yalnız Günebakan'a özel bölüm gelecek bu süre içinde. Eymen ve Nazlı'yı tanıyan tanır. :)

 22 Mayıs'tan sonra da Onurlu Nakarat ve diğer hikayem Biçare'yi de yavaş yavaş huzurlarınıza getireceğim. 

O zamana kadar buralar size emanet. 

Beni ve ekibimi özleyin, olur mu? :'(

İyi okumalar!

Sessiz geçmişti yemek. Erdem'in düşünceli bakışlarının hedefinde, sorun etmiyormuş gibi görünmeye çalıştım lokmalarımı zar zor yutarken. Cennet Teyze'nin bakışları ara ara beni yokladığında kalbim titriyor ve başarısızlık hissimle beraber ağlama isteğiyle doluyordum. Sevilmeyi başaramamıştım. Erdem'in annesinin beni sevmesi büyük bir istek ve bir anlamda amaç haline gelirken, sonuç tersine başarısızlıktı.

Sofrayı topladığımızda koltuğa oturmuş, gözlerini kısarken ellerini karnında birleştirip "Bir kahveni içeriz." demişti. Derin bir nefes alıp başımı sallayarak mutfağa koyulmuştum. En azından iyi yaptığıma inandığım bir işin başına geçebilecektim.

Erdem'in ardımdan gelmesi de uzun sürmedi. Ben daha malzemeleri tezgâha dizerken içeri hızlı adımlarla girdi ve bir eli belime yerleşirken diğer eli yüzüme kuruldu.

"Narin..." Ağlama isteğim daha güçlü dolarken içime, ben bu isteği bastırdım. Gülümseyerek baktım Erdem'in endişeli yüzüne. "Neden böyle davranıyor, anlamıyorum. Annemi hiç böyle görmedim. Kendimi tutuyorum, kırılsın istemiyorum ama..."

"Önemli değil..." dedi elimi Erdem'in dirseğinden omzuna usul usul kaydırırken. Varlığı iyi gelmişti. "Sadece... Sevmedi işte. Seni çok seviyor ve sanırım, beni senin yanına yakıştıramadı."

Erdem sinirli olduğu açık bir baş sallamayla karşılık verdi sözlerime.

"Hayır... Öyle şey olmaz. Ben seni seviyorum ve o da bunu kabullenmek zorunda. Anlamıyorum... Daha önce böyle bir şey başıma gelmedi."

"Erdem... Gerçekten iyiyim. Sorun değil. Sen annene kızma, tamam mı? Kötü bir niyeti yok."

Erdem tam ağzını açmıştı ki hafif bir boğaz temizleme ile dikkatimiz mutfak kapısına çevrildi. Annesi kaşlarını çatmış bize bakarken gördüğü manzaradan hoşlanmadığı gün gibi açıktı.

"Kahve dediydik ama..."

Kendimi hemen Erdem'in kollarından çekip utancımı gizleyemeyerek "Şimdi yapıyorum..." dedim. Erdem ise gerilim dolu bir sessizlikle annesine bakıyordu ve aralarında bir atışma olmasın diye dua ediyordum. Şükür ki Erdem ses çıkarmadı ve güçlü adımlarla çıktı mutfaktan. Annesinin bir süre gözlerini benim üzerimde tuttuğunu hissederek ellerimin titreyişiyle kahveyi yapmaya koyuldum. Ama sonra annesi de gitmişti.

Kahveleri hazırlayıp götürdüğümde büyük bir umut vardı içimde. Belki de beyaz bayrak olurdu aramızda. Belki de hoşuna giden bir nokta yakalardık da buradan götürürdük. Daha ilk aşamada parçalara ayrılan ilişkimizi belki de toplayabilirdim.

Ama Cennet Teyze fincandan ilk yudumu aldığında yüzünü öyle bir buruşturdu ki bir kere daha kaybettiğimi anlamıştım.

"Kızım, bu ne? Kahve mi çamur mu, anlamadım. Yapamayacaksın, bari yaparım deme."

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now