31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)

49.6K 3.7K 498
                                    

Vize haftam, aşırı uykusuzum ama bölümü tamamlamadan duramadım. Gözlerim yerinden çıkacak gibi ağrıyor. Aslında finalin yakınlığı ile ilgili bir açıklamam falan vardı ama onu yazacak dermanım yok. Paylaşıp kaçayım bölümü, diyorum. Artık diğer bölüme... Hatalarım varsa da affola, başım çatladığı için arada kaçmış olabilir.

Sizler nasılsınız? iyisinizdir umarım. :)

Geçen bölüm bildirim sorunu yaşandı bir kesimde. O yüzden okumamış, görmemiş olabilirsiniz 1. kısımı. Bir bakın derim, uyarması benden :)

Ölmeden gideyim. İyi okumalar! :)

Gün birçok sürprize gebeydi. Hele de benim aklımdan geçenlerle yüzleşmemi istermiş gibi can bulan sürprizlere... Zihnim zaten bana işkence ederken ardından gelenler tuz biber olmaktan başka ne yapabilirdi?

Öğleden sonra mutfağa geçtiğimde Erdem'in yerinde olmadığını görmüştüm. Bu yüzden Fulya'nın yanına yaklaştım yavaşça. O işine odaklanmış görünüyor olsa da benim geldiğimi fark etmişti.

"Nasılsın Narin?" dedi tavasından gözlerini ayırmadan.

"İyiyim." Tezgâha yaslanıp koşuşturan aşçıları ve garsonları izledim bir süre. İçim rahat etmiyordu. "Erdem nerede?" diye sordum en sonunda.

Fulya yine bana bakmadan cevaplamıştı sorumu.

"Arkadaşı geldi de onunla oturuyorlar. Arada uğrar." Kim, diye sormak istesem de yapamamıştım. Ama merakla dikilmekten kendimi alamadım. Fulya bana baktı bir saniyeliğine ve tekrar işine döndüğünde sorumu gözlerimde görmüşçesine cevapladı. "Üniversiteden bir arkadaşı Selda..."

"Ya..." dedim başımı sallarken. Selda... Hiç bahsettiğini duymamıştım. Arada sırada uğruyorsa yakın sayılmazlar mıydı? Ah şu merak... Ama her kadın merak etmez miydi böyle bir durumda? Hissimin normal olduğuna inanıyordum.

"Ne kadar oturacak daha acaba?" dedi Fulya kendi kendine. İşaret parmağını alnına yaslayıp dimdik baktı ileri. Kafası bir noktaya takılmıştı. "Erdem'i benim için çağırır mısın?" Ciddiyeti dağılırken yüzünde yarım bir gülümseme ve bilmiş bir bakış vardı. Tabi ki anlayacaktı. İşine âşık biri olsa da neticede o da bir kadındı.

"Ta-tabi..." dedim gözlerimi kaçırarak. Merakımı dizginlemem için bana fırsat sunmuştu, minnettardım.

Lokantanın salonuna geçtiğimde aşçı önlüğü ve iri bedeniyle, her ne kadar kuytu bir köşeye oturmuş olsa da Erdem'i görmüştüm. Sırtı bana dönüktü ve karşısında oturan kişiyi göremiyordum. Merak ve nereden peyda olduğunu bilmediğim bir tedirginlikle arşınladım salonu ağır adımlarla. En sonunda kadın görüş alanıma girmişti. Esmer teni, koyu renk gözleri ve gözleriyle bire bir aynı renk, uzun saçları fazlasıyla uyumluydu. Dikkatimi Erdem'e vermiş, onu gülümseyerek dinliyordu. Daha ilk görüşümde zihnimde bir nokta alarm vermiş, yerinde tepinmeye başlamıştı. Gerisin geri dönmek istedim birden ama çok yaklaşmıştım ve kadının koyu bakışları bana çevrildiğinde aynı anda Erdem de arkasını dönerek beni görmüştü.

Yüzündeki geniş gülümsemesi ve ışıldayan gözleriyle baktı bana.

"Narin! Tam da senden bahsediyorduk."

Kadın elini yanağına yaslamış başını yana eğerek bana bakarken ortamdaki atasözünün, iyi insan lafının üstüne gelirmiş, olmadığını düşünmüştüm.

"Şey... Mutfaktan seni çağırıyorlar da..."

Kaşları çatıldı bana bakarken.

"Neden seni gönderdiler ki?"

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now