32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"

57.4K 3.6K 413
                                    

Ben böyle uzun geceler olduğunu Narin'e âşık olduktan sonra öğrenmiştim.

Saat sanki durmuşçasına ilerlemiyor, sanki yorgunluktan kırılıyormuş gibi olan halsiz bedenim, durumunun aksine uykuyu bulamıyordu. Aklım Narin'den başka bir noktaya çekilmemekte ısrar ediyordu, düşüncelerimi ondan bir saniye olsun uzaklaştıramıyordum. Evet, sinirlenmiştim. Ama gerçekten beni sevmediğini düşünmüyordum. Ben onun gibi kör değildim. Yanımda nasıl kızardığını, davranışlarının nasıl değiştiğini, heyecanını, ellerinin titreyişini görebiliyordum. Beni sevdiğinin farkındaydım ama Narin öyle değildi. İnatla onu sevmeme anlam veremediğimi söylemişti ve bu beni delirtti. Beni göremiyor olmasının öfkesi ile biraz olsun beni anlaması için sarf etmiştim sözlerimi. Bir anlamda, blöftü. İşe yarayacağından kuşkuluydum, hatta gece ilerledikçe beklediğim halde telefonun çalmayışı beni endişelendirmişti. Yarı çıplak uzanıyor olmama rağmen terliyor, delirecek gibi oluyordum. Eh be Narin, bücür cadı! Ufacık boyuyla koca adamı devirmişti, helal olsun!

Hata biraz da bendeydi. Eski sevgilimle onu bırakırken ne düşünüyordum? Tamam, benim için uzun zamandır sadece bir arkadaştı ve arada sırada oturup bir kahve içmekten ileri bir ilişkimiz de yoktu ama Narin benim sevgilimdi. Eski sevgilimle aynı masada bırakınca kıskanabilirdi. Ama böyle düşünceleri aklına getirebileceğini nereden bilecektim? Aştığımızı zannetmiştim. Her şey gayet güzel gidiyordu, mutlu görünüyordu ama bana ifade etmediği kuruntuları olduğunu görememiştim. Aynı meseleden daha önce çatıştığımızda hatalı olduğumu kabul ediyordum. Onu olumsuz düşünmeye benim davranışım itmişti ama ya şimdi? Hiç yoktan bu düşünceye kapılmasını anlayamıyordum. Kendini bu kadar görememesini anlayamıyordum. Benim aşkımı görememesini anlayamıyordum, daha ziyade kabul edemiyordum.

Gece adeta sürünerek biterken ben birkaç saat belki uyumuştum. Gün ağarırken artık daha fazla dayanamayıp kalktığımda normalde o saatte asla uyanık göremeyeceğim Cadı bile uyanmıştı. Kahvemi yaparken ayaklarıma sürtünüp mırıltılar çıkarıyordu. Kediler böyleydi işte, insanın sıkıntılı, dertli olduğunu hissediyor ve eğer gerçekten değer verdikleri bir insansa kendi yöntemleriyle destek olmaya çalışıyorlardı. Ama ne yazık ki bunun beni sakinleştireceği yoktu. Beni sakinleştirebilecek tek insan Narin'di ama ondan da ses çıkmamıştı. Tatil günü olması da beni irrite ediyordu, ne yapsaydım, kapısına mı dayansaydım acaba? Bu saatte? Sırtıma atar götürürdüm tenha bir köşeye. Eh, yapmadığım bir şey değildi onu sırtlayıp zorla bir yere götürmek. O tenhada da bana inana kadar öperdim. Gayet güzel bir çözümdü.

Mutfakta masamdaki kahveme bakarken kendi halime güldüm acı acı. Erdem bu hallere düşecek adam mıydı? Düşmüştüm işte. Esmiş gürlemiştim ama kapısına gidip öpüp koklamak için deli olan da bendim. Narin benim sevgime inanmadıktan sonra ne yazardı peki?

Kapı çaldığında kahvemi henüz bitirmiştim. Sabahın erken saatleriydi, o saatte kim gelebilirdi? Narin olabilir miydi? Yerimden hızla kalkıp koşarak vardım kapıya. Açtığımda bir an umudumun boşa gideceğinden korksam da işte karşımdaydı. Uykusuzluğunu belli eden hafifçe çökmüş gözleri, dağınık saçları, üstüne öylece geçirilivermiş kıyafetleriyle, benim kadar perişandı Narin. Ama güzeldi, yine güzeldi.

"Narin..." Gözlerini kaçırdı. Nasıl davranmam gerektiğinden emin olamayarak çekildim. "Gel içeri..." dedim tedirginliğimi gizleyemeden. Yavaşça süzüldü.

Nasıl özlemiştim, bir gece değil bir ömür geçmişti sanki.

Karşımda durmuş, elleriyle oynuyor, suç işlemiş küçük bir çocuk gibi gözlerini kaçırıyordu. İçeri gelmesini davet etmeyi düşündüm ama orada durmuş beklerken çekingenliğini hissediyordum. Onun konuşması lazımdı.

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now