30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"

66.4K 3.9K 337
                                    

Bugün ders iptal olunca hemen bölümün başına bitirdim, zaten geceleri de biraz yazıyordum ki bitti. Sonunda sizlerle kavuşmaya hazır. Umarım beğenirsiniz. :) Bendenizin pazartesi vizeler başlıyor, yarın da İzmir Kitap Fuarı açılırken orada bulunacağım, azıcık durup hemen döneceğim. Ah bu vizeler :/

Laklak yapmayayım, bölümle sizi baş başa bırakayım. :)

İyi okumalar!

Yaşadığım, o ana kadar sürdürdüğüm hayatımı üçe ayırıyordum iki temel çizgiyle ayrılan. İlk parça, büyük bir mutluluk ve sevgi çemberinin ortasında, küçük tasalarımız eriyip giderken huzurla yaşadığım, babama yaslandığım zamanlardan oluşuyordu. O parçayı sonlandıran çizgi de babamın ölümüydü. İkinci parça babamı deli gibi özlediğim, onun boşluğunu bir türlü dolduramadığım, eksik ve ne kadar çabalarsam çabalayayım onun yaşadığı zamanlardaki gibi gerçek bir mutluluğa sahip olamayarak geçirdiğim günlerden ibaretti. Annem için ayakta durmalı, mutlu görünmeliydim ve başardığıma inanıyordum. Babama olan özlemimi görmezden gelmeye alışmıştım, ortaya çıktığı zamanlarda içimi saran acıya da. Evimizdeki onlarca fotoğrafına ve ölümün o ağır havasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranmaya alışmıştım. Ve bütün bunların gölgesinde ben bir daha gerçekten ayakta, sevgi dolu, güvende hissedemeyeceğimi düşünüyordum. Umutsuzdum ve umutsuzluğa da alışmıştım.

Bu parçanın sonlanacağını beklemiyordum. Hatta bir beklenti de duymuyordum. Alışmıştım.

Ama sonlandı. Sonlandıran çizgi de Erdem'le tanışmamdı. Bir çağ kapanmış yeni bir çağ açılmıştı.

Birkan'ı hatırlıyordum. Ondan hoşlanmıştım. Onunlayken mutlu, güvende ve huzurlu hissediyordum. Babamı kaybettikten sonra ilk defa iyi, gerçekten iyi hissediyordum. Ama o benim farkında olmadığım bir gerçeği gözlerimin önüne sermişti. Babama benziyordu. Hayat görüşüyle, sözleriyle, bazen tavırlarıyla bile... Bunu bilincimde fark ederek yapmamıştım ama o bana söylediğinde fark etmiştim. Kalbimin nasıl kırıldığına da hatırlıyordum. Babamı tekrar kaybetmiş gibiydim. Ama benim için bir çizgi olmamıştı hayatımda. Yola devam etmiştim.

Erdem bir rüya gibiydi benim için. Gerçek olduğuna inanmıyordum. Elimden kayıp gidiverecekti sanki. Onun ne kadar harika olduğunu düşünüyordum. Ben ona yetişemezdim ama o beni sevdiğini söylüyordu. Anlamıyordum ama mutluydum. Onun yanında olmaktan mutluydum. Uzun zamandan beri yabancılaştığım kadar gerçek bir mutluluk vardı kalbimde. Korksam da Erdem'le olma isteğime karşı koyamıyordum. Üzüleceğimi düşünüyor ama onun rüya bile olsa verdiği mutluluktan kaçamıyordum. Ben gibi hissetmiyordum, ben gibi davranmıyordum, eski Narin bir yabancı gibiydi ve ben mutlu, yeni Narin'in hülyalı hayatında kayboluyordum. Birsen Abla'nın gelişi ile bu anların özellikle ayarlanmış olması gerçeği de vurmuştu beni aslında. Sözleriyle utandırsa da daha değerli görünmüştü karşılaşmamız gözüme.

Beni öptüğünde ilk anda kendimi çekmem gerektiğini düşündüm. Ama sadece düşündüm. Çünkü istemiyordum. Bir bakıma, yapmam gerekmiyordu da. Kalbim heyecanla zıplıyordu, atmak değildi yaptığı, kan pompaladığı da yoktu. Yerinde zıplıyordu, takla atıyordu. Erdem belimden kavramış, bedenini kıvırmıştı ve ben farkında bile olmadan ona yetişebilmek için parmak uçlarımda yükselmiştim. Sihir yapıyordu sanki. Deli gibi utanıyordum ama kaçamıyordum. Erdem başkaydı, hep başkaydı ve ben bunu bir kez daha görmüştüm. Ben ona süzülmüştüm, o farkında mıydı emin değildim.

O anları hatırlayınca yine utandım. Sözünü etmemişti ilerleyen günlerde, minnettar kalmıştım. Tekrarı da olmamıştı. Erdem'e o an ne olduysa olmuştu. Anlamamıştım ama sorgulama gereği de duymuyordum. Utanç verici ama heyecanla beni öldüren bir andı. En azından bunu yaşamıştım. Sevdiğim adamla... İyice utanmıştım. Utançtan eriyip gitmesem iyiydi.

ORTA ŞEKERLİWhere stories live. Discover now