26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"

56.4K 4.2K 250
                                    

Bölüm ismi de bir acayip oldu. :D  Öyle entrika falan yok da isim bulamadım. :P 

Ben bölümü bitirdim, durdum, dedim ki, dursun bu bölüm bir köşede, cuma atayım. Sonra da dedim ki ben okuyucuları özlerim, onlar Narin'le Erdem'i özler. Ne gerek var böyle hasretlik çekmeye? Paylaş gitsin. Ve yine huzurlarınızdayım. :)

Herkes duysun, Onur'cuğumuzun hikayesi de gelecek. Onu güzel bir süründüreceğiz. :D Bilmiş bilmiş konuşmalarını ona yedireceğiz. :P Amazon'la Diktatör'ün kapışmasına hazırlanmaya başlayabilirsiniz. :D 

Bu arada yeni kitabım Seher Vakti de Postiga Yayınları'ndan çıkmak için hazırlanmaya başladı. :) İlginizi çekerse.. :)

Eh, ben de bölümü paylaşıp lanet ders tarihi çalışmaya gidiyorum. Arkamdan okuyup üfleyin. Zihin açıklığı, sabır, aklı falan çok lazım bana. :/

Ay ne lak lak yaptım kendi kendime. :D İyi okumalar şekerpareler, baklavalar, sütlaçlar!! ♥

Odamda yatağıma oturmuş, dizlerimi karnıma çekip kollarımla sımsıkı sarmış halde sıkıntıyla yerde açık duran ve doldurmamı bekleyen küçük valizime bakıyordum. Onur Bey'den ertesi sabah erkenden kongre için yola çıkacağımız için hazırlık yapmak üzere izin aldıktan sonra doğruca eve gelmiş ama sürekli hazırlanma işini geciktirmiştim. Önce Süt'ü yürüyüşe çıkarmıştım, uzun süre dışarıda avare avare dolaştıktan sonra eve dönünce uzun bir banyo keyfi yapmıştım. Tabi aklımdaki düşüncelerle ne kadar keyif denebilirse... O sırada annem gelmiş, onunla olabildiğince neşeli görünmeye çalışarak mutfakta laflamıştık. İştahım pek yoktu ama bu nadiren karşılaşılan bir durum olduğundan annem hemen fark edeceği için iştahlı görünmeye çalıştım.

Annem Bursa'ya gideceğimi duyunca şaşırmış, daha ben bir şey diyemeden "Erdem de geliyor mu?" diye sormuştu. Kiminle gideceğimi söylemedim ama Erdem'in olmadığını duyunca güvensiz bir bakış atmıştı. Beni şehir dışına göndermek onun için büyük bir elzemdi. Ama ben de o evde olmadığında büyük bir karamsarlık ve yalnızlığa düştüğüm için onu anlıyordum. Sanırım, çok sevdiği bir insanı kaybeden herkeste olan bir korku ve endişeye sahiptik ikimiz de. Sevdiğimiz insanların gözümüzün önünde, uzanabileceğimiz kadar yakınımızda olmaması ürkütüyordu bizi. Yine de artık büyüdüğümü kabullenmek zorunda olduğunu söyleyerek gülümsemişti.

Odamın kapısını çaldığında ben halen kirpi gibi büzülmüş haldeydim. Girmesini söylediğimde hafif bir gülümsemeyle içeri süzüldü. Bana benzemeyen güzel yüzüne baktım. Gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı.

"Ama hala hazırlanmamışsın!"

Omuzlarımı silktim. Bu halim çocukluğumu hatırlatmıştı. İstemediğim bir şeyi yapmak zorunda kaldığımda da aynı tavırları gösterirdim.

"Sen gitmek istediğine emin misin?" deyip yatağıma oturduğunda gözlerindeki şüphe ve endişeyi görebiliyordum.

"Eminim. Sadece valiz hazırlamayı sevmiyorum."

"Ben yapayım mı senin için?"

İyi niyetle parlayan gözlerine baktım. Saf kalbi bazen korkutucu, bazen de insanın içini acıtan bir gerçek oluyordu. Babamın bir keresinde annemle ilgili şakayla karışık, "O değil de, bu kadını ben olmasam az kandırmazlar! Ne safsın hanım!" dediğini hatırlıyordum. Annem insanların ardındaki kötülüğü görmekte zorlanırdı, hep iyi yaklaşır, babamın da dediği gibi fazlasıyla kandırılırdı. Zamanla öğrenmeye başlamıştı ama iyi yüreği hep oradaydı. İnsanlar bazen akli bir sorunu olduğunu bile düşünürdü ama ben bilirdim ki sadece kalbi saf kalmıştı. Çocuk yaşta babamla evlenmiş olmasının payı da büyüktü elbet.

ORTA ŞEKERLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin