Bölüm 1

39.9K 868 115
                                    

Sevgili Günlük
Babamın işleri yüzünden tekrar taşınmak zorunda kalıyoruz. Bu sefer ki durağımız İstanbul. Kim bilir daha nereleri gidip göreceğiz. Şu ana kadar tam olarak üç kere şehir değiştirmiştik. Her gittiğim yerde yeni bir macera, yeni bir olayla karşılaşıyordum. Bakalım bu sefer beni nasıl bir macera bekliyor.

Günlüğümü kapatıp çantama koydum. Yine vakit geçirmek için saçma sapan şeyler yazıyordum. Daha yeni evimize gelmemize bir saat vardı ve ben bütün yol boyunca uyumaktan başka bir şey yapmamıştım. Kulaklığımı çıkarıp telefonuma bağladım ve rastgele bir şarkı açtım.

Biraz size kendimden bahsedeyim.
Adım Peri Yılmaz. On yedi yaşındayım, lise üçe geçeceğim. Abim, ablam veya herhangi bir kardeşim yok, tek çocuğum. Babamın işleri yüzünden üç kere şehir değiştirmek zorunda kaldık. İlk doğduğumda İzmirdeydik, sonra babamın tayiniyle Ankaraya taşındık. Şimdi ise İstanbula gidiyoruz.
Ailemizin bir şirketi var. İsmi Yılmaz Holding. Yılmaz Holdingin amacı hastane, okul veya başka kurumları kurmaktı. Bu yüzden de farklı şirketlerle işbirliği yapılıyor.

Annemin beni dürtmesiyle kulaklığımı çıkardım.

" Heyecanlı mısın? " diye sordu gülümseyerek.

Annem her zaman güler yüzlü, sevecen ve yardımsever biri olmuştur. Ben ise genellikle çabuk sinirlenen, somurtkan ve agresif bir kızdım. Annemin her şeye pozitif bakması imrendiğim huylarından biriydi.

" Anne ilk sefer heyecanlıydı ama artık heyecanlı gelmiyor. Bu yüzden hayır, geyecanlı değilim " diyip kulaklıklarımı geri taktım.

~~~

Bir saatin sonunda yeni evimize gelmiştik. İki katlı bahçesi olan bir villaydı. Ev bana göre fazla renkliydi ama çatı katındaki oda benim olduğu için sesimi çıkarmıyordum.

Valizlerimizi bagajdan alıp eve girdik. Babam arabayı garaja park ettikten sonra anneme valizleri içeriye taşımasına yardım etti.

Odama girdiğimde şu ana kadar taşındığımız evlerdeki odalarımdan çok daha büyük odayla karşılaştım. Odanın ortasında büyük çift kişilik bir yatak, yatağın iki yanındada iki çekmeceli küçük komidinler vardı. Yatakta kafamın geldiğin yerin hizasında tavanda bir pencere vardı.

Yatağın çaprazında büyük bir dolap, dolabın yanında da çalışma masası vardı.

Valizimi yatağa yatırıp fermuarını açtım ve kıyafetlerimin hepsini tek tek dolaba yerleştirdim.

Biraz gezmek iyi gelebilirdi.

Siyah şortumu giydikten sonra tişört olarak da siyah üstüne sarı renkli yazıları olan bir tişört giydim. Kirpiklerime biraz rimel sürdüm ve cebime biraz para sıkıştırıp aşağı indim.

" Anne ben biraz gezeceğim. Çok geç kalmam. Yemeğe burda olurum "
" Tamam kızım dikkatli ol "

Evden çıktığımda rastgele bir sokağa girdim. İstanbulu pek bilmediğim için şu an gidebilecek bir yerde bilmiyordum.

Gözüme ileride duran kahveciye takıldı. Adımlarımı o tarafa yöneltip içeriye girdim.

" Hoş geldin kızım. Ne içerdin? " dedi kasada duran yaşlı amca.
" Ben bir sütlü kahve alayım " dedim gülümseyerek. Adam başını sallayıp yanındaki kıza kahveyi yapması için işaret verdi.
" Buraya yeni mi taşındınız? Daha önce seni hiç buralarda görmedim " dedi yaşlı amca.
" Evet daha bugün taşındık " dedim ve kızın uzattığı kahveyi aldım. Kahveyle alırken aynı anda parayı da uzattım.
" Teşekkür ederim. İyi günler " dedim ve dükkandan çıktım.

Bilmediğim sokakta yürürken yine rastgele bir sokağa girdim. Bu sefer girdiğim yer pek iç açıcı değildi.

Fazla ıssızdı bir kere. Grafitili duvarlar, dağılmış ve taşmış çöp konteynırları ve yemek artıkları burayı daha da ürkütücü bir hale getiriyordu.

İleride beş altı kişiden oluşan bir grup genç yine onların yaşında birini yere oturtmuş ve kafasına silah dayamıştı. Bağırarak konuşsalar bile ben yine de duyamıyordum.

Korkudan kahvem bir anda yere düşünce hepsi aynı anda bana doğru döndü.

Bir tanesi bana doğru yürümeye başlatınca ne yapacağımı bilmedim ve koşmaya başladım.

Ta ki biri tarafından saçımdan çekilinceye kadar.

" Gel bakalım küçük casus " dedi biri ve beni deminki yere doğru sürükledi.

Çığlık atarak saçlarımı elinden kurtarmaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Saçımı o kadar sert çekiyordu ki saç diplerim yanmaya başlamıştı. Silah dayadıkları çocuğun yanına beni de oturttular.

" Demek casusluk yapıyorsun " dedi elinde silah tutan çocuk.

Aslında şu an elinde bir silah tutup beni korkutmasa yakışıklı biri diyebilirdim. En fazla on yedi on sekiz yaşında gösteriyordu.

" Ne casusluğu be " dedim kaşalarımı çatarken.
" Wow küçük casusumuzun kendine haddinden fazla güveniyor " dedi ve güldü. O gülünce diğerleride sırıttı. Eğilip biraz daha bana yaklaştı.
" Sen benim kim olduğunu biliyor musun? " dedi nefesini yüzüme vurarak.
" Hayır bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Ben daha buraya bugün taşındım. Etrafı gezmek  için dışarı çıktım ama yanlışlıkla sizin adam öldürdüğünüz mekanınıza geldim"
" Biz adam öldürmüyoruz " dedi mavi gözlü çocuk.
" O zaman neden elinizde bir silah var " dediğimde sırıttı ve tekrar yüzüme doğru yaklaştı.
" Yerinde olsam daha fazla konuşmazdım " dedi. Açıkçası korkmuştum. Sonuçta elinde silah vardı ve her an ne yapacağı belli olmazdı.
" Bence kaç " dedi yanımdaki rehin alınmış çocuk. Silahlı çocuk bunu duymuş olacak ki yanındaki mavişe işaret verdi. Maviş çocuğun ensesinde bir yere hızla vurdu ve çocuk bayılarak üstüme düştü. Ağzımdan küçük bir çığlık çıktı.
" Adam öldürmüyoruz demiştin "
" Zaten ölmedi sadece bayıldı " dedi rahatça. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu?
" Beni artık bırakır mısınız? "
" Daha değil. Sana sormak istediğim birkaç soru var "
" O zaman biraz çabuk sor " dediğimde kaşlarını çattı. Eğer biraz daha onu terslersem sanırım sonum güzel olmayacak.
" Adın ne? "
" Neden bunları merak ediyorsun? "
" Burda soruları ben sorarım " dediğine gözlerimi devirip ofladım.
" Peri "
" Peki buraya neden geldiniz? "
" Babamın işi için "
" Son soru. Nerede oturuyorsun? " dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. Bunları neden merak ediyordu?
" Sanane " diye bağırdığımda kaşlarını çattı.
" O zaman sabaha kadar buradayız. Hatta biraz daha saat ilerlerse seni kendi yerimizde misafir edebiliriz " dediğinde yutkundum
" Biraz ilerideki villada. Artık gidebilir miyim? "
" Evet " dediğinde ayağa kalkmam için eline uzattı. Hem beni yere oturt hem de ayağa kalkmam için elini uzat. Elini tutmayıp kendim kalktım ve yürümeye başladım.

Tam sokağı döneceğim sırada seslendi.

" Bir daha buralarda dolaşma " dediğinde durup arkamı döndüm. Ona ne ki?
" Nedenmiş? "
" Buralar fazla tehlikeli senin gibi güçsüz ve zayıf bir kıza neler yapabileceklerini düşünsene " dedi ve ardından göz kırptı. Ben ise kaşlarımı çattım.
" Birincisi ben güçsüz değilim. İkincisi, ben kendimi savunabilecek biriyim " dedim ve onun bir şey demesine izin vermeden yürümeye başladım.

Daha ilk günüm böyle geçtiyse kim bilir daha başıma neler gelecek.

BAĞIMLIWhere stories live. Discover now