kural bir: mektuplara güvenme.

35.7K 2.3K 3.8K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

————————

[George Erza - Budapest]

~

"Baekhyun, mektupların va- Aman Tanrım!"

İçeriye girdiği gibi narin sesiyle evi başıma yıkacak gibi bağıran Luna'nın üzerine koltuğun üzerindeki, iki büklüm olmuş küçük battaniyeni fırlattım. "Buyur, üşümemen için."

"Baekhyun sen kafayı mı yedin? Sen, sen sıyırdın mı?" Luna sinirden ne diyeceğini bilemez bir halde konuşmaya çalışıp birkaç takırtı yaptığında tohumunu doğru toprağa gömmeye çalıştığım bitkimin önünden kalkmadım.

Bu benim evimin genel haliydi. Ne yapabilirdim, bütün bu dağınıklığı yapacağım daha iyi bir imkanlara sahip bir seram yoktu. Bu yüzden, deneylerim sırasında onu eve girmemesi için uyarmıştım.

Pekala, bütün bu şamata, tohumunu uzaklardaki bir tanıdığımın incelemem için yolladığı yeni tür bir çiçeğin kış koşullarında ne kadar dayanıklı olduğunu anlamaya çalışmamdan kaynaklıydı. Eh, yaz ayındaydık ve ben çok sevdiğim arkadaşıma raporumu sunmak ve bundan para kazanmak için kışı bekleyemezdim. Ayrıca bu çiçek, kariyerimde yükselmemi ve adımı duyurmamı sağlayabilirdi. Her şeyi mükemmel yapmak zorundaydım.

İşte bu yüzden, evi olması gerekenden fazla kış ortamına çevirmiş olabilirdim. Odanın her yerine soğutucular takmış, bazı aperatiflerle çiçek için yeterli soğukluğu yaratmıştım. Etrafta kar falan yoktu fakat hava yaratsın diye ortalığa buz küpleri koymamış değildim. Havaya girmem için bu tür ayrıntılara ihtiyacım vardı.

"Kesinlikle seni görmeye- ah!" Luna'nın ikinci kez kesilen cümleleri sonunda oflayarak ona döndüğümde buzları getirirken yanlışlıkla yere düşmüş bir buz küpüne takılıp düştüğünü gördüm.

"Biraz sessiz ve dikkatli olamaz mısın? Şurada önemli bir şeyler yapıyoruz değil mi ama!" Dudağımı büzüp oflayarak elimdeki tohumları saksının içine bıraktım ve ayağa kalktım. Üstümdeki, tartılsam beş kilo fazla geleceğim montum ve kalın lacivert şapkamla Luna'nın karşısında dikildiğimde acıyan bileğini ovup ayağa kalktı. "Nereden bileyim yine yeşilliklerin arasına düştüğünü. Sana biraz atıştırmalık ve bir türlü kutusundan almadığın mektupları getirdim yalnızca."

"Gerek yoktu." Elimdeki eldivenin birini çıkarıp masanın üzerinde duran kumandalarla soğutucuların sıcaklıklarını biraz yükselttim ve elimi Luna'nın omzuna atıp odanın kapısına kadar sürükledim. "Hadi bu odadan çıkalım da ne konuşacaksan başka yerde konuşalım."

Bu odanın düzeninin bozulması, kariyerimin yerle bir olmasıyla aynı kapıya çıktığından, Luna'yı kendimle birlikte odadan çıkarttım ve beraber mutfağa geçtik.

Odadan çıktığım anda bedenim sıcak havayla adeta yanmaya başlaması yüzünden hızla üstümdeki montu ve şapkayı çıkardım ve küçük masanın önünde duran sandalyeye bedenimi attım.

"Artık eve uğrasan fena olmayacak." Luna darmadağınık mutfağın onda yarattığı siniri içinde tutarak söyledi ve elindeki meyve dolu tabağı tezgaha koydu. "Biliyorsun, babam bir anda çıkıp bize geliyor. Senin nerede olduğunu açıklayana kadar canım çıkıyor be adam!"

Luna, onu tanıtmam gerekirse kendisi benim eşim oluyordu. Amcam ve onun ailesinin tanıdıklığı ve birkaç benim anlamadığım şirket işleri sebebiyle, ailelerin görücü usulü, Luna ve benim ise kağıt üzerinde bir kaç ıvır zıvır olarak gördüğü bir evliliğimiz vardı. ele tutuşup etrafta yiyişmiyoruz ama eh, bizimki de o kadar fena bir evlilik sayılmazdı.

Dendrophile || Chanbaek Where stories live. Discover now