kural otuzbeş: erean'ı dinle(m)e.

30K 1.4K 5.7K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

------

Oturduğumuz koltuklardan boş ringe benzer alana dalan gözlerimi çekemiyordum, Erean karşımızda sessiz sessiz otururken elimi seven Chanyeol'ün elini hissediyor, olan olayları tartmaya çalışırken tümsek ve taşlarla dolu, artık yürümekte zorlandığım aklımda sığınacak bir düzlük arıyordum. Erean bana anlatacaklarının aklımı yerinden oynatacağını dünya benzetmesiyle çaktırmış, bizi koridorun sonundaki koltuklara yerleştirmişti. Şimdi ise bize olan bitenleri anlatmak için Ylva'nın geri dönmesini bekliyordu. Ylva bize gösterecekleri ilginç bir şeyi almaya gitmişti.

Olanların üstünden gitmem gerekirse, zor olacağını anlamama rağmen sadece aklımı bulandıran ve fikirlerimi resmen kepaze eden bir öz için Ylva'yı bulmaya geldiğimizde ne kadar da kolay bir öz olduğunu düşünmeden edememiştim, Ylva'nın beni öldürmeye çalışması gibi o an sadece komik gelen güçsüzlüğü bana bir yerlerde sorun olduğunu hissettirmişti, şimdi ise o sorun ile karşılıklı oturuyorduk. Ylva Erean'a çalışıyordu, Erean bana her şeyi yanlış bildiğimi söylemişti ve Tanrım, Ylva'ya güçsüz dediğime bakmayın, sorun onun güçsüz olması değildi, zaten güçsüz de değildi. Sorun bendim, ben ölmeyecek kadar aşırı güçlü olmuştum ve bunun farkındalığı şimdi geliyordu.

Erean Chanyeol'ün acısının şimdiye geçmesi gerektiğini söyleyip onu evi sınırları içinde acısız hale getirdiğinde olanların gerçekliğine varmış, bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştım. Ben neredeydim? Ne oluyordum? Bu düzen neyin nesiydi ve bizi kim yönetiyordu? Dünyanın ortasında bir ormanlıkta koskoca bir evren vardı ve ben buraya gelip bir herifle ona acı veren bir aşkın içine düşüp zavallı bir yaratıcı saçmalığına dönüşüyordum, ölmüyordum, çok garip, eskisi kadar acıkmıyordum, o gittiğinde canımdan can giden eski sevgilimin şans kolyem olsun diye verdiği kolye tamamen bir sihir kutusu çıkmıştı, yarım ruhum olan kötülüğün çocuğu ise zaten tüm bunları bilerek her şeyi ölmüşken dahi yönetiyordu. Sanki bir zincirin halkaları gibiydik, uzuyor, uzuyor ve sonu nereye gider bilinmez bir zincir oluyorduk. Buradaki herkes ezelinden beri yaşamını Aalscholver'da sürdürüyordu ve olanlar onlara garip gelmiyor olabilirdi fakat ben tamamen dış bir göz olarak tüm bu garipliklerdeki saptamaları görebiliyordum. Sadece onları göz ardı ediyordum, defalarca göz ardı etmiştim. Şimdi ise Erean bana öyle şeyler söyleyecek gibi hissediyordum ki, asla geriye dönüşü olmayan bir farkındalık yolunda yalnız başıma bulacaktım kendimi. Ruh yaratıcısı olacaktım, tamamlanıyormuş gibi hissedeceğimi düşünmem korkunç muydu?

"Sakin ol." Chanyeol'ün sesini duyduğumda dalan gözlerim güzel sesiyle kırpıldı, başımı ona çevirdim ve kaşlarım çatık baktım yüzüne. "Sakinim." dedim, o sırada Chanyeol'ün bakışları ellerimize inmişti, ben de onun bakışlarını takip ettim ve o an elini tuttuğum yerleri beyazlayacak kadar sıktığımı fark ettim. Kaşlarım hızla havalanırken elimi gevşettim, yutkundum ve ona bakmadan Erean'a döndüm. "Daha ne kadar karşılıklı oturacağız? Bize bahsettiğin, bizi yönettiğini söylediğin kişi kimdi?"

Erean heyecanlı halime gülümsedi, arkasına yaslandı ve bana bakmadan mırıldandı. "Bu hayat dolu hallerinden hoşlanıyorum, evlat. Meraklı ve heyecanlısın. Güzel." Gülümseyerek nereye baktığını anlayamadan baktığı yere baktığımda salonun sonundaki dar koridordan çıkan Ylva'ya baktığını anlamıştım. "Ylva'nın gücü gerçekten inanılmaz, eğer gücü sayesinde gerçek hislerimi görmeseydi onu öldürmüş olacaktım ve yazık olacaktı. Hoşgeldin, Ylva. Lütfen elindekini getir." Ylva'nın elinde tuttuğu cam kafese bakıp kaldığımda kafesin içinde beyaz ışığıyla göz alan küçük bir parça ışık oldukça dikkat çekiciydi. Ne olduğunu bilmiyordum fakat benim ışıklarıma benzediğini inkar edemezdim, ki bu şimdi beni daha fazla germişti.

Dendrophile || Chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin