kural sekiz: öz haritasını takip etme.

16.3K 1.6K 2.9K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

————————

Ben sıkılmış, yanağımı elime yaslamış ve gözlerim yarı kapalı otururken duran araba derin bir oh çekmemi sağlamıştı.

İçimi bunaltan düşüncelerimin karmaşasından, epey uzun bir yolculuğun popoma verdiği zarardan ve Chanyeol'ün de benimle azıcık muhabbete girme merakı olmadığı için sessiz yerde gergin gergin oturmaktan bıkmıştım resmen. Bir an önce aşağı inmek istiyordum.

Chanyeol duran araba ile yorgun gözlerini açtı ve benden hemen sonra yavaş yavaş ayağa kalktı. Kasanın arkasını açıp dışarı çıktığımızda fark ettim, sanırım gece olmuştu.

"Seni ararken vakit kaybettik, umarım bu karanlıkta yolu bulabiliriz." Chanyeol durgun sesiyle söyleyip taş yolun iki tarafına baktı. Buradan arabanın gideceği başka yol yoktu ve etraf büyük ağaçlarla kaplıydı.

Sanırım beni bulmadan önce gidip arkadaşından adresi almıştı. Beni aramak yerine bunu yaptığına da inanamıyordum fakat bunu, onun gerçek duygusuzluğuna veriyordum.

Bu duygusuzluk işi hala aklıma yatmazken ona baktım, bir şeyleri arayan gözleri beni de etrafa bakmaya itti ve arkama dönüp bakındığımda uzun ve sıska ağaçların arkasındaki gölü gördüm.

Bedenim rüzgara kapılmış ince bir dal gibi titredi ve esen rüzgarın beni yere yığacabileceği kadar güçsüz hissettim kendimi. Bu gölü görmüştüm işte, hatta üzerinde bile yürümüştüm.

"Chanyeol." dedim ve Chanyeol'ün koluna asıldım. "Orada işte, bak orada."

Chanyeol'ü tuttuğum gibi çekiştirip göle doğru yürümeye başladığımda Chanyeol yalpaladı ve tuttuğum gömleğini elimden kurtarıp düşmemek için omuzlarıma tutundu. Omuzlarımı sıkan elleriyle yavaşladım ve bana dokunmasıyla tüylerim diken diken oldu.

"Yavaş ol." Sinirli sesiyle söyledi ve beni omuzlarımdan biraz öne doğru itti.

Vay canına, altı üstü omzuma tutunuyordu fakat şimdi omuzlarım cayır cayır yanıyor gibi hissediyordum.

Derin nefesler alıp gördüğüm göle doğru gitmek için önümdeki çalılıkları yana ittim, arkamdan gelen Chanyeol de aynı şeyi yaptığında biraz aşağı kaydık ve karanlığı aydınlatan Ay'ın göle yansımasıyla etrafın aydınlandığı düzlüğe indik.

"Vay canına." dedim ve gözlerimi büyütüp etrafa bakındım. Tıpkı rüyamdaki gibiydi, tabii rüyamda sabahtı fakat şimdi, rüyamdakinden de güzeldi.

Bir anda telaşlandım, rüyamda bir yeri birebir nasıl görebildiğimi çözemedim ve korktum biraz da. Benim yerimde kim olsa korkmazdı ki?

Şimdi burada bir kaplandan öz mü alacaktım? Chanyeol korktuğunda kolumu tut demişti, anlaşılan kolunu sıkarken elimde kalacaktı.

Chanyeol beni beklemeden koyu yeşil çimenliklere basarak yürümeye başladı. Uzun gölün arkasında yarısı yeşil, yarısı beyaz bir ev vardı ve gördüğüm gibi kendi tutamayıp ciyakladım. "Chanyeol, bak işte o ev!"

"Görüyorum." dedi. "Görüyorum görmesine de, karşıya nasıl geçeceğiz?" Gölün oldukça büyük olması ve karşıya geçmek için de bir köprü olmaması benim de henüz dikkatimi çekerken aptalca güldüm. "Belki de gölün üzerinden yürüyebilirim."

Rüyamda öyle olmuştu, bence gerçekte de olabilirdi. Hadi ama, o kadar özel biri değil miydim?

Pekala, saçmalamayı kesiyordum.

Chanyeol bana dönüp, gözlerini kıstı ve yeniden bana kendimi salak gibi hissettiren bir bakış attı. "Yapmaya çalışırken öl de, her şeyin rüyalardaki gibi olmayacağını anla."

Dendrophile || Chanbaek Where stories live. Discover now