kural oniki: şansına güven.

17K 1.6K 5K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

-------

Gözlerim gözlerine büyük bir istekle bakarken, derin nefesleri dudaklarımın etrafına esiyordu. Oldukça zor durumdaydım, dudaklarına yapışmak ile ona sinirlenmek arasında sonu olmayan bir uçurumun kenarındaydım. Beni ya itecek, ya da kendine çekecekti fakat o beni inatla arafta bırakmak için konuşmuyordu, dudakları aralanmamıştı bile, hala alt dudağını ısırıyordu.

Birbirimize baktığımız o kısa sürede, beyaz gözbebeklerine dolan acıyı gördüm. Dudaklarını oynatmadan beni gözleriyle itekledi, gözlerini tam karşımda kapatıp omuzlarını düşürdü. O an anladım.

Bana cevap vermeyecekti. Onu öpsem, dövsem ya da ne halt edersem edeyim, ısırdığı alt dudağını dişlerinin arasından asla çekmeyecekti. Bunu bana kısa bir bakışla anlatabilmesi ve onu anlamam her ne kadar şaşırtıcı gelse de kalbimin kırıklığı sanırım sahip olduğum bütün duygularımı eliyle geriye, hatta epey geriye itmişti.

Sinirlendim, hayal kırıklığım sinirimi doğurdu ve öpmek istediğim dudaklarını kanatmak istedim. Ondan uzaklaşamamamı sağlayan bütün hislerimi kaybettim, hayal kırıklığım gözbebeklerimi düşürdü ve yüzüme bütün hayal kırıklığımı yerleştirerek beyazlıklarına baktım. Kapanmış gözleri kısa bir süre açılıp bana baktığında omzunda duran ellerimle bedenini geriye itekledim.

Bana hiç tepki vermedi, az önceki siniri uçmuş da benim kalbime düşmüş gibiydi. Onu ittiğim anda hissiz hissiz bir iki adım geriledi. Derin bir nefes aldığını gördüm, bu nedense beni daha da sinirlendirdi.

"Cevap vermiyorsun." dedim. "Hiçbir zaman, ne yaparsam yapayım, bana hiç anlatmıyorsun. Anlatmayacaksın da."

Alt dudağı dişlerinin arasından kaydı, dudakları aralandı ve onu ittiğimde yere eğilen gözleri yeniden gözlerime değdi. "Bana kalsaydı beni tanımazdın bile, Baekhyun."

"Sana kalsaydı da tanımasaydım keşke." Sinirden titremeye başladığımı fark ettiğimde ondan önce olduğumuz odayı terk etmek istedim, Yena burada beklememi söylemişti fakat onu bekleyecek halim yoktu.

Chanyeol'ü, onun hakkındaki soruları, geçmişini ve sırlarını düşünmekten kafayı yiyecektim; o ise karşıma geçiyor ve bana sorduğum halde hiçbir cevap vermiyordu. Ondan nefret ediyordum, bazen kıyamıyordum fakat şimdi gerçekten ediyordum. Ve bana anlatmadığı sürece de edecektim.

Kararım kesindi, onunla, benimle nasıl olmak istiyorsa öyle olacaktım artık. Onunla konuşmak, hatta onun hakkında konuşmak dahi istemiyordum çünkü buradaki herkesin Chanyeol ile ilgili tek hareketi bana birkaç soru üretmek başka hiçbir halta yaramıyordu.

Tıpkı onu ittiğim gibi ben de geriledim, epey geriye gittim ve kapıyı bulduğumda son kez ona bakıp geriye dönerek odadan çıktım. Bu mutfağa da bir daha gelmek istemiyordum, lanet olası özleri de aramayacaktım ve kolyemi kaybettiğim için kendimi boğarak öldürecektim.

Buradaki Chanyeol, kolyemin sahibi Chanyeol'e benziyor olabilirdi fakat hayır, kesinlikle onunla uzaktan yakından alakası yoktu. Buradaki Chanyeol'ü sevdiğimin yerine koyduğumda bunun sonu hep hüsrana çıkıyordu, bunu anlamıştım.

Üstüne üstelik eski sevgilimden elime kalan tek şey de kaybolup gitmişti. Sinirlensem mi, ağlasam mı yoksa ağlanacak halime gülsem mi bilmiyordum.

En iyisi gidip yorganımın altına girmek ve bu şato yanmadığı sürece oradan çıkmamaktı.

Evet, verilebilecek en doğru karar buydu.

--------

Yatağımdan kafamı kaldırdığımda büyük odamın küçücük bir yer haline geldiğini gördüm. Tatlı bir odanın ortasındaydım, karşımda iki kişi vardı ve yanımda da başka birinin nefesini duyuyordum. Karşımdaki iki kişi ise hiç net değildi.

Dendrophile || Chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin