kural yirmi: doğru yolu bul.

19.4K 1.7K 6.1K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

---------

"Ne diyorsun?" Ben şaşkınlıkla eliyle beni gösteren Chanyeol'e bakarken mırıldandım, Chanyeol ise elini indirmiş, tertemiz bir nefes almış ve kahve gözleriyle beni süzmüştü. "Öldün sandım, herkes öldün sandı!" Ben hala aval aval ona bakarken aklım sebze çorbasından bile daha karışıktı.

Chanyeol olduğu kesindi fakat kıyafetleri fazla dünyacaydı, bana herkesin beni öldü sandığını söylüyordu. Öyle şeyler düşünüyordum ki, düşündüklerimi aklım almıyordu.

"Pekala, madem seni gördüm, artık uyanabilirim." Chanyeol hareket eden arabada etrafına bakınırken hızlanan nefeslerim ve nefeslerimden de hızlı atan kalbim ile sorduğum gibi beni titreten soruyu ağzımdan çıkardım. "Sen kimsin?"

Kim olduğunu biliyordum, basbayağı Chanyeol karşımda duruyordu. İşin kötü yanı, hangi Chanyeol olduğunu bilmiyordum, garip davranışları onun bana buradaki Chanyeol olmadığını çoktan fark ettirmişti fakat dünyalı Chanyeol olmasına da imkan yoktu. Asla buraya gelemezdi, Bilge öyle demişti.

Fakat gözlerini tanıyordum, bu kahvelikleri nerede görsem tanırdım. Ve öf, bunu kabul etmek benim için çok zordu.

Heyecandan düğümlenen boğazım, bedenimin alevlere atılmış gibi ısınması beni hiç iyi hissettirmezken Chanyeol etrafa bakan kahve gözleri bana dönmüş, gözlerinde okuduğum hayal kırıklığı önümüzdeki üç yıl bana üzüntü sebebi olmuştu. "Beni tanımıyor musun?" Kırık sesi ile omuzları da çökerken pustuğum yerden onu süzdüm, ağlamak istiyordum çünkü altındaki gri eşofmanını da nerede görürsem göreyim tanırdım.

"Tanıyorum fakat-" titrek derin nefesim sözlerimi keserken ofladım ve başımı yana çevirdim. "O olmana imkan yok. O buraya gelemez."

"Geldim! Ciddiyim bak, benim o." Chanyeol ellerini göğüslerine vurup söylediğinde heyecanlandığı zamanlar bu hareketi çok yaptığını hatırlamış, gereksiz yere gözlerim dolarak ona dönmüştüm.

Her gün başka birinde yüzünü görüyordum, evet ama şimdi gerçekten o muydu? Tamamen oydu. Hareketleri, sesi, kahve gözleri, yani tamamen oydu.

"Buraya nasıl geldin?" Hala içimden bir ses ona güvenmemem gerektiğini konuşup dururken Chanyeol göğsündeki ellerini çekip dudağını büktü. "Hiç ama hiçbir fikrim yok. Kitap yazıyordum, uyuyakalmışım ve bir uyandım, ormanın ortasındayım. Rüya olduğunu sanıp ışığa doğru koştum, ışığa koşunca da bir şato gördüm ve şatodan sen çıkıyordun. Peşinden gittim ve arabaya bindim. Başta arabanın önündeki koruma yüzünden yaklaşamadım fakat onun da yanına havalı bir herif gelip başka arabaya bindiklerinde hemen içeri sıvıştım. Sonuçta sanırım hala bu bir rüya, bu yüzden pek de umursamıyorum. Yine de uyansam iyi olurdu."

Tanrım, gerçekti. Gerçekten gerçekti. Yalan falan değildi, rüyada değildim. O buraya gelmişti, biri onu getirmiş olmalıydı, ormana gelmediği halde buraya nasıl sürüklendi anlamamıştım fakat öf, sanki buradaki her şeyi anlıyordum da bunu anlamaya mı uğraşacaktım? Chanyeol, eski sevgilim olan, benim olan Chanyeol karşımdaydı.

"Tanrım!" O ne olduğunu anlamadan oturduğum yerden kalkıp ona sarıldığımda oturduğu yerde kalakalmıştı. "Buradasın, gerçeksin!"

"Hızlı duygu değişimlerinden rüyalarımda bile vazgeçmiyorsun." Chanyeol gülüp ellerini belime koyarken beni üzerine çekti ve inanın bana, hayatımda hiçbir şeye bu kadar kolay teslim olmamıştım.

"Öyleyse belki bu seni şaşırtabilir." Kucağına oturup ellerimi boynuna dolarken Chanyeol'ün sanki hiç benden ayrılmamış gibi bundan memnun oluşu, rüyalarında beni düşlediğini düşünmemi sağlamış ve gülümsemiştim. "Beni şaşırtacak şey neymiş?" Chanyeol belimdeki ellerinden birini çeneme koyup soru sormasına rağmen öpmek için hamle yaptığında, dudaklarımız arasında kısa bir mesafe kaldığında konuştum. "Çünkü bu bir rüya değil."

Dendrophile || Chanbaek Where stories live. Discover now