kural yirmiiki: mendili görme.

19.7K 1.7K 4.7K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

————————

Sonunu gördüğüm bir okyanus misali uzanan çikolata kozmozları rüzgarın esintisiyle tir tir titriyor, ardından esinti vanilya kokan soğukluğu ile bir de beni titretiyordu. O büyük ağaca sırtımı vermiş oturuyordum. Bacaklarımı karnıma çekmiş, kollarımı da bacaklarıma sarmış ve çenemi bacaklarımın üzerine koymuştum. Gözlerim bir vanilya kokan çiçeklerime, bir de önümdeki tepelik alana bakıp duruyordu. Bir mezardı, Chanyeol'ün beni buraya en son getirişinde yarım ruhumun burada yattığını söylemiş fakat mezarını göstermeden beni sürükleyip götürmüştü. Bugün ise yine o ağacın önündeydim. Değişen tek şey ağacın diğer tarafında olmamdı. Geçen gelişimizde ağacın o yıkık eve bakan tarafına oturduğumuz için arkamızda kalan mezarı görememiştim. Dikkatimi çekip bakmamıştım bile, bir şeyi gerçekten görmen gerekiyorsa onu ne kadar ararsan ara göremiyorsun. Sanırım o gün de öyle olmuştu.

Chanyeol nereye gitti bilmiyordum. Yarım ruhu, yani diğer Chanyeol dünyaya döneli iki gün olmuştu. Chanyeol hala onu hissedebiliyordu ve duyguları hala ondaydı. Yani güzel haber, ölmemişti. Bu haber şatoda herkesin yüreğinin ortasına büyük bir rahatlık getirmişti.

İki gün geçti ve ben ne bir rüya gördüm, ne de başka bir şey oldu. Chanyeol'ü bile gördüğümü söylesem yalan olurdu, Strigoi'u da görmemiştim. Yena onların bölge işleriyle ilgileniyor olduğunu söylediğinde irdelemedim. Zaten mutsuzdum, o iki gün boyunca odamdan çıkmadım. Genelde balkonda aniden soğuyan havalar yüzünden battaniye ile oturdum ve çoğu vakit ağladım. Ne için ağladığımı da biraz bile anlamadım, hala da anlamıyordum. Sanırım evimi ve bitkilerimi çok özlemiştim, Chanyeol'ün buradan diğer dünyaya ulaşabilmiş olması da beni çok ama çok mutlu ederken bir yandan da sebepsizce, deyim yerindeyse koymuştu. O, bu dünyadan o dünyaya geçip eski yaşamına dönebilmişti fakat ben elimde gerçekten şans varken bunu yapmamıştım. O an bunu yapsam burayı deli gibi özleyip geri gelmeye çalışacağımı biliyordum, aslında burada olduğum için de çok mutluydum. İşte tam burada, bu zıtlıklar içerisinde kalınca ben neden ağladığımı bir türlü çözememiştim. Sadece rahatlamak için, deyip geçiştirmek en iyisiydi.

Eğer gitseydim, şimdi yarım ruhumun yanında, bu güzel vanilya kokusuyla, zirveleri bulutların ardında kalan dağlara kadar uzanan çikolata kozmoslarını izleyebilir miydim? İzleyemezdim.

İki gün boyunca görmediğim Chanyeol de bugün bir anda çıkagelmiş, özlediğim beyaz gözbebekleri ile dağılmış, iyice zayıflamış ve gözleri davul gibi şişmiş beni uzun süre süzmüş ve Yena aracılığıyla bana güzel yemekler pişirttirip, temiz kıyafetler giydirtmişti. Ardından da beni buraya getirdi, sebebini sorduğumda cevaplamadı. Aslına bakarsanız benimle hiç konuşmuyordu, o günden beri aramıza bir duvar örülmüş gibiydi. Bu da canımı sıkan diğer bir etkendi.

Şimdi ise yoktu. Etrafıma bakındım. Gerçekten yoktu. Araba arkamızda duruyordu, önünde de yeşil görevliler muhabbet ediyorlardı. Güldüklerini bile gördüm, buna gülümseyerek önüme döndüm ve bir mezar taşı bile olmayan tepeliğe baktım. Her baktığımda olduğu gibi burnum sızladı ve gözlerimin önü buğulandı.

"Keşke burada olsaydın." Dolu gözlerimden birkaç damla akarken mırıldanıp başımı bacaklarım ve karnım arasına gömdüm. Kim olduğunu, nasıl biri olduğunu bile bilmiyordum. Hatta adını bile bilmiyordum fakat ona öyle ihtiyaç duyuyordum ki, bu beni ağlamaya itiyordu. Chanyeol ve diğer Chanyeol'ü gördükten sonra yarım ruhumu daha fazla aramaya başlamıştım. Sebebi ne olursa olsun Chanyeol'e beni buraya getirdiği için minnettardım.

Neden ben de onunla bir kez Chanyeol ve diğer Chanyeol gibi sarılamadan ölmüştü ki? O ikisi ne kadar da şanslılardı. Ben ise şanssız, berbat biriydim. Kederden ölüp gidecektim şimdi.

Dendrophile || Chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin