kural onsekiz: erean'ı öldürme.

19K 1.8K 7.4K
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~

---------

"Erean?"

Üzerine giydiği uzun ceketi omuzlarına oturtup babasına şaşkınlıkla döndüğünde, babası da oturduğu koltukta, onu beklerken bacak bacağa atmış duruyordu. "Oğlum."

"Bana şöyle seslenme lütfen." Kirli bir aynadan dahi yüzünü görmek istemediği babasının ona oğluymuş gibi seslenmesi, zaten genelde sinirli olan kişiliğini körüklüyordu. "Neden buradasın?"

"Nerede yaşadığını görmek istedim." Babası omuz silkip etrafa bakındı ve güldü. "Açıkçası, ben de böyle bir yerde olmak isterdim, benim bile neresi olduğunu bilmediğim ormanlarda, her gün yer değiştirerek değil."

"Bunları hak etmediğini söyleyemezsin. Üstelik, buraya gelirken peşinde onlarca yaratık öldürdün. Sana daha fazla şehire inmemeni söylemiştim." Babası ayağa kalkıp karşısında dikildi ve dudaklarını büzdü. "Benden farkın varmış gibi konuşmayı ne zaman bırakacaksın? İstediğim her yere gelebilirim, tıpkı senin yaptığın gibi."

Babasının bu küstah halleri onu delirtiyordu! O asla bu kadar zarar verici biri olmamıştı fakat babası sürekli onunla kendisini kıyaslayıp duruyordu.

"Bir yere mi gidiyorsun? Güzel giyinmişsin." Babası, üzerindeki ceketteki çiçeğe dokunmak için elini uzattığında geriye kaçtı. Babası ise büyük bir kahkaha patlattı. "Çiçek mi? Gerçekten mi, Dendrophile?"

Babası takma adını bastırarak söylediğinde onu gebertmemek için dişlerini sıktı ve elini itti. "Normal bir çiçek değil o, olsa takmazdım zaten."

"Neymiş bu senin dahi dokunabildiğin çiçek?" Babası dudağını büzüp geriye doğru gitti ve koltuğa otururken güldü. "Vay canına, nereye gidiyorsun da herhangi bir çiçeğe yaklaşacak kadar önem verdin?"

"Çikolata kozmosu o." Çatık kaşlarıyla söyleyip eliyle çiçeği sevdikten sonra devam etti, fakat bu sefer sesi eskisi kadar sessiz değildi. Bağırıyordu. "Bu seni ilgilendirmez hem, tamam mı? Çık git buradan!"

"Bir yarım ruhun olduğunu duydum." Babasının aniden ciddileşen sesiyle donup kaldığında babasının kaşları çatıldı. "Buraya nereye gittiğini ya da neden lanet olası bir çiçek taktığını öğrenmek için gelmedim. Zaten birazdan solar, dokunduğun bütün çiçekler solar, bunu biliyorsun."

Babası gerçeği yüzüne doğru vurduğunda yüzünü eğdi ve omuzlarını silkti. "Öyle değil."

"Bana doğruyu söyle. Bir yarım ruhun mu var?" Babası oturduğu yerde öne doğru gelip ona baktığında ne diyeceğini bilememişti, ardından hızla babasına arkasını döndü ve aynaya doğru yürüyüp çiçeğe bakmaya başladı. "Bu seni ilgilendirmiyor. Benim için annemi öldüren bir heriften başkası değilsin, ben de senin için annesini öldürdüğün bir çocuktan başkası olmak istemiyorum artık. Defol git."

"Annesini öldürdüğüm, kendi çocuğum diyelim şuna." Babası hala küstah küstah konuşurken yumruğunu sıktı, yüzünü paramparça etmek istiyordu fakat gücünün yetmeyeceğinin farkındaydı. "Ayrıca, onu istemeyerek öldürdüğümü biliyorsun. Onu sevdi-"

"Sevgiden bahsetme! Sakın bahsetme." Sonunda dayanamayıp bağırdığında hızla babasına dönmüştü ve sinirden kulaklarının kızardığına emindi.

"Konuyu değiştirecek yer aradığına göre bir cymarın var." Babası onun sinirli haline hiç aldırmayıp yavaşça ayağa kalktı. "Diğerlerinden duyduğuma göre, duygularını da onun için bırakmışsın."

Dendrophile || Chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin