VIII*

28K 1.8K 203
                                    



Tüm kumsalı geçip tepeye tırmandığımızda ağzımdan tek kelime laf çıkmamıştı.

Aklımın bir köşesinde bu tepe için anlatılan hikayeler geçiyordu.

Yoksaymaya çalıştım.

Zira düşüncelerim hala oradan oraya sıçrıyordu.

Merak içimi kemirirken bacaklarımı iyice birbirine yapıştırdım. Sanki daha az yer kaplarsam daha güvende olurmuşum gibi.

Gideceğimiz yere vardığımızda tekrar tekrar gözlerimi kırpıştırdım. Çalan telefonumu bir kez daha meşgule atıp anneme kısa bir mesajla cevap verdim.

Tepenin kenarında kendini ağaçların arasına saklayan bir ev vardı. Bu kahverengi ahşap ev eğer şehir merkezinde olsaydı oldukça şirin gözükebilirdi. Ancak dalgalara karşı dönmüş karanlık gökyüzünün altında türlerimi ürpertmişti.

Eve giden adımlarını takip etmeden önce bir an duraksadım.

Birinin bir işaretini ya da buyurunu bekliyordum.

İyice kabarıp ağırlaşan saçlarımı kulağımın arkasına attım. Ne bir şey demişlerdi ne de bana rehberlik etmişlerdi.

Kaslarım fazlasıyla laktik asit üretiyor olmalıydı. Aksi halde bir penguen gibi yürümezdim.

Arkalarından bakarken ben bile fazlasıyla bela olduğumu düşünüyordum.

Kapının girişinde Rain bana döndü.

Önce üzerime yapışmış tişörtüme sonra yırtık pantolonuma baktı ve burnundan soluyarak alaycı bir ses çıkardı.

Büyük gelen ceketin içinde iyice büzüldüm. Ve eliyle içeriyi buyur ettiğinde ikiletmedim.

İlk adımımla birlikte ışıklar açıldığında bir şaşkınlık dalgası çarpıp gitti.

Hayır, tuhaf ya da korkunç bir şey yoktu.

Şaşkın bakışlarımı saklamak için yere baktım.

Her şey... Gayet normaldi. Hatta fazlasıyla sade. Anlaşılan hayal ettiğim şey bu değildi.

Burnuma dolan kokuyla bir süre duraksadım. Tanıdıktı.

Tütsü. Evet, tütsüydü.

Demek doğru tahmin etmiştim.

Bakışlarım bir an Rain'i bulsa da sonra evi incelemeye devam ettim.

Evin yan tarafı tamamiyle dışarıya açıktı. Camekanın sol tarafından deniz payını almıştı. Geri kalan kısmından ise tamamen yeşillik gözüküyordu.Bir fırtınada manzaranın nasıl olduğunu düşündüm. Çok soğuk olmalıydı.

İlerledim ve bir yeri kirletmemek için kırmızı koltuğun önüne oturup sırtımı yasladım. En azından camekana arkası dönüktü.

Kurt ve Rain çoktan evin içinde bir yerlerde kaybolmuştu.

Bunun ürkütücü olduğunu düşündüm.

Bu yabancıların etrafında dolanıp duruyordum. Sürekli onları görebilmeyi arzuluyordum. Ama o an o kadar normal geliyordu ki alışmaktan korktum.

Bana göre değildi.

Bu hayat bana göre değildi.

Cevaplarımı alıp, cevaplarını verip buna bir son vermeliydim.

Sırtımdaki eklemleri gıdıkladayan his bile artık o kadar rahatsız edici değildi.

Kucağıma düşen kıyafetlerle daldığım yerden başımı kaldırdım.

Sıcak KanatlarWhere stories live. Discover now