Bölüm 8

4.2K 499 53
                                    

Altair bir süre daha süründükten sonra hemen ayağa kalkarak koşmaya başladı. Dalağı şişene kadar koştuktan sonra takip edilmediğine emin olunca durdu ve derin derin nefesler alıp vermeye başladı. "Onlarda kimdi? Niye askerlere saldırdılar?" diye kafasında bir çok soru vardı. Sorulardan onu en çok endişelendiren ise "Ben neredeyim? Nereye gideceğim?" di.

Nefes alış verişi normale binince "Durmaktansa, yürümek daha mantıklı" diyerek bilmediği yerden bilemediği bir yöne doğru yürümeye başladı.

Hava iyice kararmış ve acıkmıştı. "Rakımı yüksek bir yerdeyim galiba. Hava bayağı soğudu ve esinti daha da soğuğu hissetmeme sebep oluyor."

"Bir yer bulsam iyi olacak." dedi ve etrafına bakınmaya başladı. Lakin etrafta barınabileceği bir yer görememişti. Güç bela, zar zor adımlarla bilmediği yöne doğru ilerlemeye devam etti. Havanın karartısı ve kasveti iyice çökmüştü. Altair'in direnecek en ufak bir gücü dahi kalmamıştı. Yüm bu yorgunluğunun üstüne bir de çok fazla kurt uluma sesleri duyuyordu. Onun çaresizce direnmesini ve bayılmamasını  sağlayan tek düşünce "bir kurdun akşam yemeği olmadan bir mağara bulmam gerek" di.

Yaklaşık bir saat daha bilmediği bir yönde ilerleyeme devam etti. Belki bulunduğu yerde yuvarlak çiziyordu. Bunu da bilmiyordu. Lakin çabalamadan ölmekte ona göre değildi. Artık vücudunun bir adım dahi atamayacak sınıra geldiğini hissedince ve etrafta mağaraya benzer bir şey bulunmadığını anlayınca geniş kapkara bir ağacın kovuğuna girdi ve soğuğun vermiş olduğu o tatlı uykuya daldı.

Altair, uyandığında hala ölmediği için kendini çok şanslı hissediyordu. Fakat şimdi bir başka sorun vardı o da açlık ve susuzluktu. Dudakları o kadar kurumuştu ki birbirine yapışmıştı. İstese de tek kelam edecek durumda değildi. Yarı sürünüyor yarı ayakta bir halde tekrardan bilmediği bir yöne doğru ilerlemeye başladı. Aniden gözüne çok ince bir duman takıldı. Tüm gücünü ayaklarına vererek koşmaya başladı. Koşarken bir çok kez düştü lakin hayatta kalma azmi onu her seferinde yerden kalkması için kamçıladı. Sonunda ateşin olduğu yere geldiğinde gördüğü manzara karşısında bir kaç saniye duraksadı. Çünkü etrafta kan gövdeyi götürmüş durumdaydı. Her yer kan ve parçalanmış ceset kaynıyordu. Bir kaç tane de ölü kurt cesedi vardı. Etrafta yoğun bir kan kokusu vardı. "Anlaşılan kurtlar benden daha etli yemekler bulmuşlar." dedi.

Altair hemen sönmek üzere olan köz halindeki ateşe etraftaki çimleri yolarak üstüne attı. Ağzı kurudu için açamıyordu. Lakin derin derin burundan nefes alıp vererek ateşi harmanlamaya çalıştı. Sonunda ateş azda olsa kendini göstermeye başlamıştı. Şimdi su bulması lazımdı. Cesetlerin üstüne tek tek aradı ve iki tane yarı dolu matara buldu. Bir de tunçtan yapılma bir kase. Önce ilk matarada ki suyu kana kana içti. Suyla beraber biraz daha kendine gelmişti. Diğer suyla da kaseyi doldurdu ve daha önce elde ettiği yılan yumurtalarını çıkardı. İkişer tane gri ve mavi yumurta bir tane de pembe yumurta vardı. "Şİmdi hangisini yesem acaba... Pembe den bir tane o yüzden o olmaz mavi mi, gri mi? Mavi olsun sonuçta mavi yumurta mı olur bozulmuş gibi..." dedi.

Mavi yumurtayı haşlayarak yedi. Yalnız yerken lokmalar bir bir boğazına takılıyordu. "İnşallah pişman olmam..."

Karnı iyice oyunca tekrar cesetleri araştırmaya başladı. İçinde 10 tane bakır para olan bir kese ve küçük bir hançer buldu. Etrafta kılıç ve zırh vardı lakin onları almak ağırlıktan başka bir şey değildi. Tam hareket edecekken ölü kurdun birinin karnının hareket ettiğini gördü. İlk başta korktu fakat sanki bir şey çıkmaya çalışıyor gibiydi. "Eğer tahmin ettiğim şeyse iyi para eder umarım." dedi ve hançerle kurdun karnını yardı. Yardığında içinden 2 tane yavru direk dışarı fırladı. İkisi de ıslak ve titriyordu. Altair hemen cesetlerin birinden, zırh vücuda batmasın ve rahatsızlık vermesin diye içinden giydiği pamuksu kumaşı çıkardı ve onları kumaşla sardı. Yavrular aç ve ürkekti. Altair onları besleyecek bir şey aradı lakin etrafta süt adına bir şey yoktu. Tekrardan yola koyulan Altair, kısa süre sonra bir çay gördü. "Çayı takip edersem mutlaka bir köye varırım." dedi ve çayın aktığı yöne doğru ilerlemeye devam etti.

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Where stories live. Discover now