Bölüm 35

4K 452 111
                                    

Altair, sabah kalkar kalmaz Lissandra'nın yanına gitti. Kapıda her zamanki gibi korumalar vardı. Altair içeri girerken "Lissandra hanım sizi üst katta odasında bekliyor." dedi.

Altair şaşırmıştı. "Ne demek bekliyor?! Geleceğimi biliyor muydu? Bu kadının istihbaratı gerçekten korkulacak seviyede. Hayır çağ müsait olsa üstümde dinleme cihazı olmasından şüpheleneceğim."

Altair merdivenleri iki iki hızlı adımlarla çıkarak Lissandra'nın odasına vardı. Altair kapıyı çalmadan içeriden "Gir aşkım. Senin kapıyı çalmana gerek yok." sesi yükseldi.

Altair bir kez daha şaşırmıştı. "Tövbe, tövbe... Erdi mi, ne yaptı bu kadın?!"

Altair içeri girdi. Lissandra yarı çıplak yatakta yatıyordu. Oda her zamanki gibiydi. Sadece Lissandra'nın yanı başında dört tane rulo halinde parşömen vardı.

Lissandra, Altair'a parmağıyla gel yaparak "Gelsene yatağa." dedi.

"Şuan olmaz. Senden bir şey istemeye geldim."

Lissandra cezbedici bir ses tonuyla "Biliyorum. Gorde Yofdan'ı araştırmamı isteyeceksin, di mi? Bu parşömenler de onun hakkındaki bulduklarım yazıyor." dedi.

Altair tebessüm etti. "Hayır. Gorde ile işim yok. O bir piyon. En fazla bir fil. Ben senden tüm Yofdan hanesi hakkında bilgi istiyorum. Yeni doğmuştan on yıl önce ölmüşe kadar herkes."

Lissandra ilk başta şaşkın şaşkın Altair'a baktı. Çünkü Altair'in istediği bilginin ne demek olduğunu biliyordu. Tüm haneyi bitirmek... Daha sonra şımarık bir çocuk gibi dudak büzerek "Ama bu istediğin şeyler çok masraflı. O yüzden ödemeyi peşin almam lazım." dedi.

-------------------------------------

Altair, parşömenlerle birlikte öğlen Lissandra'nın yanından ayrılarak avlulu eve geri döndü. Odasına kapanarak saatlerce parşömenleri okuyup planlar kurdu. Ertesi gün okula gittiğinde okul çalkalanıyordu. Yeni bir zindan keşfedilmişti. Şehrin yürüyüşle iki günlük mesafesinde bir dağda. Bir goblin mağarası olduğu tahmin ediliyordu. Krallık valiliği, valilikte okulu görevlendirmişti. Normalde bu işleri localara bırakırlardı. Fakat krallığın yaşadığı kıtlık, savaş ve ekonomik sıkıntılar yüzüne, kendi yapmaya karar vermişti. Zindanlar, herkesce, özellikle de amatörler için ölümcül bir yer olduğundan, gitmek bir cesaret örneğiydi. Okul çalkalansa da kayıt yaptıran bir hayli azdı. Altair ilk başta kalabalığın yanından geçerken "İtin öldüğü yerde mağara. Hangi salak gider..." diye söylendi. Tam o esnada bir öğretmen kalabalığa bağırdı. Değerli öğrencilerimiz, mağaraya giden herkese 30 gümüş vereceğiz. Üstelik orada buldukları bir ödülde onların olacak." dedi.

Öğretmen, öğrencilerin tezahüratlarını dinledikten sonra kayıt memuruna döndü. O sıra bir çocuk, memurla kavga ediyordu.

"Seni lanet memur! Hadi adımı hızlı yazsana! Altair adım. Heceleyeyim mi?! Lanet olası bak senin yüzünden gidemezsem kötü olur."

Öğretmen gözleri dolmuş bir şekilde çocuğa bakarak "Ülkemiz için, canını feda etmeye en önde giden evlatlar. Biz böyle varız işte." dedi.

Bir sonraki gün gönüllüler şehrin doğu kapısında toplandılar. Hennor, Altair'i görünce hemen yanına gitti. "Altair!"

Altair gözlerini devirerek "Lan sen niye geldin?"

Hennor kendinden emin bir tavırla "Korkma! Ben seni korurum." dedi.

"Sen kendi g*tünü koru yeter bize."

"Yine seviye eksikliğin üstünde."

"Seninde göbeğin. Hatta bir kaç santim genişlemiş gibi"

"Senin benim göbeğimle olan derdin ney?"

"O göbeğin mi? Ben g*tün sanmıştım. Malum birbirine karışmışlar da."

"Seni kınıyorum."

"He he kına. Şimdi uzaklaş. Bak Done geliyor."

Hennor'un yüzü düşmüştü. Sessizce oradan uzaklaştı.

"Altair şu ezik hala senle konuşmak mı istiyor?"

"Yok ya. Beni koru diye ağladı."

"Ezik işte... Neyse sana kimi göstereceğim. Bak şu kız Lysa Yofdan. Çok güzel değil mi?! Aynı zamanda Yofdanların biricik kızı. Burada olması çok iyi. Onunla tanışacağım."

Altair Yofdan lafına kitlenmişti. Fakat en ufak bir şey belli etmeden "Ne var ki?! Normal bir kız. Biraz göğüsleri dolgun o kadar..."

"Ne birazı bildiğin kocaman! Dostum onu etkilemek için bir şeyler bulabilsem keşke."

"Hallederiz. Hele bir şu zindana varalım da."

"Gerçekten mi?! Bana bu iyiliği yapar mısın?"

"Tabii ki sen benim en iyi dostumsun. Sana yapmayacağım da kime yapacağım."

"Çok sağ ol. Sende benim en iyi dostumsun."

Kafile hava kararana kadar ilerlemişti. Kafilenin lideri, aynı zamanda okulda goblin uzmanı olarak bilinen Kodre Doeg'di. Kodre geceyi geçirecek bir yer bulup tüm kafileyi Büyük ailelerin kendi at arabaları vardı. Dolayısıyla kendi büyük çadırları da. Altair'da Done sayesinde Xinyi hanesinin arabasında gidiyordu. Herkes uykuya daldığı bir anda "Yangın!" diye bir bağırma sesi duyuldu. Bağrışmalarla birlikte herkes çadırlardan kendini dışarı attı. Kampın sağ tarafından dumanlar yükseliyordu. Herkes yangını söndürmek için o tarafa koşarken Altair umursamaz bir tavırla "Niye böyle zamanlarda çekirdek olmaz ki?!" diye söylendi.

Kalabalığın oraya gitmesinden kısa süre sonra bir canavar bağırışı duyuldu. Ardında büyük bir patlama daha...

Altair garip garip neler olduğunu anlamaya çalışırken Done yanına geldi ve "Vay canına! Anlaşılan orada güçlü bir ateş canavarı var. Kim yakalayacak acaba?!" dedi. Done, Altair'dan cevap gelmeyince ona doğru döndü. Fakat Altair yanında değildi. Çoktan gitmişti.

Altair alevlerin yanına geldiğinde gözlerine inanamadı. Dev bir ateş element canavarı vardı. Boyu neredeyse dört metreydi. Tüm vücudu alevlerden oluşuyordu. Bu yüzden fiziksel hasar verilemiyordu. Bir çok kişi çoktan canavarlarını çağırmış ona zarar vermeye çalışıyordu. Acemiler aç gözlerle canavarlarını önden gönderirken, biraz tecrübeli olanlar onlara göre nispeten daha sakindiler ve canavarları arkadan ateş elementinin açığını arıyordu. Ateş elementi gerçekten güçlüydü. Şimdiden 5-6 kişinin canavarını yakarak kömüre çevirmişti. Altair hemen Dolar'ı çağırdı. Dolar tüm ihtişamıyla ortaya çıkmıştı. Civarda onu kadar büyük hiç bir canavar yoktu. Hatta en yakını Ateş elementi canavarıydı ki o bile onun yarısı kadardı.

Altair şeytani gözlerle ateş elementi canavarına bakarak "Dolar onu ağzına al." dedi. Dolar, dev ağzını açmış ona doğru saldırdı. Fakat Ateş elementi ona göre daha hızlıydı. Dolar'ın her saldırısından kaçınıyordu. Bu gidişle savaşı yorulan taraf kaybedecekti. Altair, Dolar'ın iri olduğu için çabuk yorulacağının farkındaydı. Canavarın dikkatini dağıtmalı bu sayede Dolar'a saldırma şansı kazandırmalıydı. Bunu yalnızca başka bir canavar çağırarak yapabilirdi. Fakat bunu istemiyordu. Özellikle de Altın ve Gümüşü çağırmak... Çünkü ikili tahıl ambarına düşmüş tavuk gibi millete saldırabilirdi. En iyi ihtimal 10 kişi yerlerdi. Kötüsü ise tüm kafile... Avro ise bir örümcekti. Yani böcek türü... Ateş, böcek türünün doğal düşmanıydı. Avro bu işten ciddi hasar görebilirdi. Altair kara kara düşünürken aniden "kutsal ağaç ışık hapsi!" sesi duyuldu. Ateş elementi aniden beşgen şekilde bir ışık huzmesinin içinde sıkıştı. Dolar ise anında yemişti. Altair heyecandan deliye dönmüş gözleriyle "Tükür şimdi!" dedi.

Dolar, Altair'a sırıtırmış gibi bir bakış attı. Sonra ağzının kenarlarından siyah dumanlar yükseldi.

"Lan! Lan! Yedin mi?! Seni aç gözlü yılan! Paralarım!" Altair'in son söyle kelimenin her harfinde sanki ayrı ayrı bir yakarış vardı. Dizlerinin üstüne çöktü. Nemlenmiş gözlerle Dolar'a baktı. Sessizce "Neden Brütüs!?" dedi.

Dolar, koca kafasını Altair'a yaklaştırdı. Bir kaç kes sessizce tısladıktan sonra sanki göğe doğru uçacakmış gibi yükseldi. Hemen ardından da Şiddetli ve bir o kadar güçlü bir tıslama daha yaptı. Sonra beyaz vücudu beyaz bir ışıkla kaplandı.

Herkes şaşkın şaşkın Dolar'a bakıyordu. Kodre şaşkın bir o kadar da heyecanlı sesle "Evrim geçiriyor!" diye bağırdı.

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Where stories live. Discover now