Bölüm 34

3.5K 391 45
                                    

Altair, kara kara düşünerek valinin yanından ayrıldı. Hem üzgün hem endişeli hemde kendisine öfkeliydi. Böyle bir şeyi nasıl düşünemezdi. Gerçi böyle bir çağda laboratuvar tarzı bir şeyin olacağına imkan vermiyordu. Doğruluk oranı % kaç acaba? Sonuç ne zaman belli olacak? Öğrenme teknikleri nasıl bir şey acaba? Gibi kafasında bir ton soru dönüp duruyordu. Hiçbirinin de cevabını veremiyordu. Kendini bir an, beyninde dönen bu soru girdabından kurtardığında, şehrin ücra bir köşesinde buldu. Etrafına bakındı ve söylendi. "Burada neresi? Ne ara gelmişim?" Daha sonra hafif bir tepelik olan bir yer gördü. Yerin manzarası güzel duruyordu. Oraya gitmeye karar verdi. Belki temiz hava ve manzara, onun daha sağlıklı düşünmesine yardımcı olur diye. Tepeye geldiğinde manzara tahmin ettiğinden daha güzeldi. Yere oturdu. Derin bir nefes aldı. Düşünmeye, planlar kurmaya başladı...

Eğer suçlu bulunursa kaçması gerekiyordu. Aynı zamanda geride de tanık bırakmamak lazımdı... Bu yüzden en kötü senaryoyu düşünmesi gerektiğine karar verdi. Köleleri ve Baqdall'ı öldürerek şehirden ayrılmak... İstemese de buna mecbur olduğunu hissediyordu. Tam yerinden kalmak için hareketlenmişti ki birini kucağında buldu.

"Beni özledin mi aşkım?!"

Altair, kucağındaki kişinin yüzünü, onun saçları kapadığı için göremiyordu. Fakat sesten onun kim olduğunu net bir şekilde anlamıştı.

"Lissandra..."

"Aşk olsun... Ki zaten var. Fakat kırılıyorum. O nasıl bir Lissandra demek öyle?!"

"Beni nasıl buldun?"

Lissandra dil çıkararak "Civcivler söyledi." dedi.

"Canım sıkkın sonra konuşsak..."

"Biliyorum canın sıkkın olduğunu. O yüzden geldim."

"Nereden biliyorsun?"

Lissandra "Çünkü sen üzgün olduğunda kalbim acıyor." dedi ve bir kez daha dil çıkardı.

"..."

"Neyse öpeyim düzelsin olur mu?"

"Gerçekten senle uğraşacak durumda değilim. İşim var..."

Lissandra Altair'in kucağından kalktı. Yakın bir ağacın dibinden, eline ufak, tahtadan bir kutu aldı. "Senin şu işini halledersem, benimle bu akşam uyur musun?" dedi.

Altair zaten akşama şehirden ayrılacağını düşünerek "Bu akşam değil. Bir hafta uyurum ama yapamazsın." dedi.

Lissandra kocaman bir gülümse yaparak "Bir hafta benimsinnnn..." dedi ve tahta kutuyu Altair'a uzattı.

Altair kutu aldı ve "Bu ne?!" dedi.

Lissandra kendiden emin bir ses tonuyla "Aç!" dedi.

Altair kutuyu açtığı an gözleri fal taşı gibi açıldı. "NA...NASIL?!" Heyecanına yenik düşmüştü. Ses tonunu ayarlayamamış ve bağırmıştı.

Lissandra ise sakince gülümsedi. Yavaşça Altair'a yaklaştı ve yanağına bir buse kondurdu. Yavaşça Altair'in kulağına yaklaşarak "Kraliçelerin en önemli işleri, krallarının arkasını toplamaktır." Diye fısıldadı ve oradan uzaklaşmaya başladı. Altair şaşkın şaşkın bir Lissandra'ya bir de tahta kutunun içinde, içi zehir dolu asker miğferine bakıyordu. "Bunu nasıl başardı acaba?"

Geçen dakikaların ardından Altair başka bir gerçeği fark etmişti. Mutluluktan o an düşünememişti. Fakat şuan Lissandra'dan korkması gerektiğini öğrenmişti. Çünkü Lissandra o miğferi aldıysa tarlaların Altair'in yaptığını daha doğrusu yaptırdığını biliyor demekti. "Gerçekten tehlikeli bir kadın..."

--------------------------

İki hafta geçmişti. Tahıl fiyatı %1500 lere kadar artmıştı. Çoğu büyük aileler, Money hanesiyle yakın ilişki kurmak istiyorlardı. Amaçları ürünü ucuza almaktan çok, alabilmekti. Çünkü rağbet çok fazlaydı. İhtiyacı karşılaması imkansızdı. Bunu da çok iyi biliyorlardı. Baqdall, açlık çeken insanları görünce, ürünün bir kısmını satmak istemişti. Fakat Altair duruma çok sert tepki vermişti. Ambardan ürün sadece Liss'in civcivlerine gitmişti. O da bedavaydı. Altair'in bedava bir ürün vermesi Baqdall'ı oldukça şaşırtmıştı. Bu esnada avlulu ev yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşuyordu. Duvarların üstlerinde yeniden bayraklar dalgalanmaktaydı. Dev kapı tamir edilmişdi. Kapının yanına ahşaptan bir tabela asılmıştı. Money Hanesi.

------------------------

Chengiz kapıyı tıklatarak "Efendi Baqdall, Yofdan ailesinden Gorde Yofdan sizi görmek istiyor." dedi.

Baqdall biraz şaşırmıştı. Yofdan ailesi çok güçlü bir tüccar hanesiydi. Onların kendilerine ait birden fazla köyleri vardı. Kısaca tahıla ihtiyaçları yoktu. Baqdall hiç görüşmek istemese de mecburdu. Yofdanailesinin bir ferdiyle görüşmezse bunu bir saygısızlık olarak görürlerdi ve büyük yaptırımlar uygularlardı. Bu yaptırımları kaldıracak durumları da yoktu.

"Buyursun."

Kapı yavaşça açıldı. İçeri kırklı yaşlarda biri girdi. Yanlardan yeni yeni kırlaşan saçları onun olgun görünmesini sağlıyordu. Koyu kırmızı kıyafeti metrelerce uzaktan dikkat çekecek kadar gösterişliydi. Kıyafetin sarı renkte işlemeleri de adama zenginlik havası katmıştı.

Baqdall ayağa kalkarak adamı kapıda karşıladı.

"Hoş geldiniz Efendi Gorde Yofdan."

"Teşekkür ederim Efendi Baqdall Dragel."

"Bu güzel ziyaretinizi neye borçluyuz?"

"Şehrimizde ticarete başlamışsınız. Size hoş geldiniz demek için geldim."

"Teşekkürler. Yeni olduğumuz için bize rehberlik ederseniz seviniriz."

"Tabii ki. Dükkanlarla, askerlerle, valilikle hatta ve hatta krallıkla ilgili bir sorun yaşarsanız, haberim olsun. Elimden geleni yaparım."

"Çok teşekkürler. Umarım yaşamayız. Şayet yaşarsak emin olun. İlk sizin haberiniz olacaktır."

Konuşma kısa süre sonra bitmişti. Gorde Yofdan giderken avluya bir heykel bıraktırdı. Hoş geldin hediyesiydi bu. Heykel, taç giyen birinin altında, ezilen can çekişen insanları gösteren bir heykeldi.

Altair avlulu eve geldiğinde ilk dikkati avlulun ortasında duran heykel çekmişti. Dikkatlice heykeli inceledi. "Bunu hiç ama hiç Baqdall'ın zevkine hitap eden bir heykel değil. Biri gelmiş belli. Büyük balıklardan birinin dikkatini çektik galiba..."

Altair hızlı adımlarla Baqdall'ın yanına giderek "Bağdat, şu zevklerine hayranım." dedi.

Baqdall homurdanarak "Bağdat değil seni ukala velet. Ayrıca öyle canı bir şeyi nasıl benim zevkim olarak görürsün."

"Benim hoşuma gitti. Düşmanlarımızı yansıtıyor. Kimlerle uğraştığımızı bize hatırlatıyor."

Baqdall manalı manalı Altair'e bakarak "Umarım sadece düşmanlarımızı yansıtıyordur..." dedi.

Altair hemen konuyu değiştirerek "Kim geldi? Ne için geldi?" dedi.

"Yofdan ailesinden Gorde Yofdan geldi. Güya şehrimize hoş geldiniz demeye gelmiş."

"Aslında?"

"Elimiz kolumuz uzun yolumuza çıkmayın, demeye gelmiş. Dükkanlar da, askeriye de, valilik de hatta ve hatta krallıkta adamlarımız var, dedi. Heykelde yutarız sizi diyor işte..."

Altair tek kelime etmeden odayı terk etti ve heykelin yanına tekrardan gitti. "Heykel gerçekten çok güzel. Demek ilk avım siz olacaksınız."

-----------------------------

Arkadaşlar bölüm geç geldi biliyorum. Bu hafta hiç vaktim olmadı.

İyi okumalar...

Bu arada arada twitch.tv de oyun yayını yapıyorum. İlgilenenler baksın bir. :)

https://www.twitch.tv/husam46

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Where stories live. Discover now