Bölüm 53

3K 448 174
                                    

Money hanesinin elindeki altınlarla birlikte toplam gelen altın 23bin olmuştu. Şehirde bir sürü dedikodu yayılmaya başlamıştı. Bunların çoğu Money hanesinin bu kadar parayla ne yapacağıyla ilgili dedikodulardı. Fakat soylu, tüccar ve general aileleri ilgilendiren dedikodu ise, valinin Money hanesine güvenip kasadaki tüm altını onlara borç vermesiydi. Bu durum valinin Money hanesine ne kadar sahip çıktığını gösteren somut bir örnekti. Dahası Money hanesi bu kadar parayla ne yapacağı, nasıl bir yatırımda bulunacağı ise onları korkutuyordu. Çünkü valinin desteğiyle ve bu kadar yüklü miktarda parayla Gorjos şehrinde ciddi söz sahibi olabilirdi. Yeni bir gücün gelmesi yeni bir denge demekti. Bu dengede ise kimlerin ayakta kalıp kalmayacağı bilinmiyorlardı.

Dyrus büyük kare şeklinde bir çukur kazdırdı. Çukurun ağzına çelikten bir kapı yaptırttı. Adamlara tüm sandıklardaki altınları çukura boşaltmalarını söyledi. Çukurun %70 i altınlarla dolmuştu. Daha sonra Altair'i altınlarla dolu çukura taşıttı. Herkes garip gözlerle Dyrus'a bakıyordu. Ne yapmaya çalıştığını kimse anlamamıştı. Dyrus altınların arasından bir tane altın alarak üzerine bir şey sürdü. Daha sonra onuda altınların içine geri attı.

"Kapağı kapatın! İçerden sesler gelse dahi açmayın. Ben size ne zaman açın dersem, o zaman açın."

Hiç kimse Dyrus'un demek istediğini anlamadı. Fakat sessizce kafalarıyla gelen emri onayladılar.

Altair dev çukura koyulup kitlenmesinin üstünden iki gün geçti. Hala kasadan ses gelmiyordu. Herkes yavaş yavaş umurlarını tekrardan kesmeye başladı. Ta ki bir gece ansızın bir bağırma sesi gelinceye kadar. Ses o kadar kuvvetliydi ki, tüm haneyi bir anda uyandırmaya yetmişti.

İlk başlarda ses acı dolu çığlıklar şeklindeyken geçen bir saatin ardından iğrenç kahkaha seslerine dönüştü. Kısa süre sonra da iğrenç kahkaha seslerine, altın paraların birbirine çarpma sesleri eklendi. Herkes ilk başta mutlulukla çukura koşarken, zamanla mutluluklarının yerini korku aldı. Çünkü kahkaha sesi, daha çok bir iblisin şeytani gülme sesine benziyordu. Bu durum dört gündür devam ediyordu. İnsanlar iyice korkmuş ve çukura yaklaşmamaya çalışıyordu. Çukurun yanında sadece Altair'in yaratıkları vardı. Canavarlar gözlerini dikmiş çukura bakıyorlardı. Gözlerini bir an bile ayırmıyorlardı.

Bu manzarayı gören Dyrus hayranlıkla Altair'in canavarlarına bakıyordu. "Sadakat... Ne garip bir duygu. Normalde bitkisel hayata giren yani mental olarak zarar gören bir eğitmen çok yaşamaz. Hele de bu kadar güçlü canavarları varsa asla!"

Chengiz şaşkınla Dyrus'a bakarak "Efendi Dyrus, ne demek istiyorsunuz?" dedi.

Dyrus acı acı gülümseyerek "Canavar anlaşmaları sanıldığı kadar güçlü bir büyü değildir. O büyü sıradan, nadir ve epik canavarları bağlayabilir. Lakin eşsiz bir canavara gücü yetmez. Hele de böyle saf kan bir vampir için asla! Canavarlar ne kadar çok sadık olsalar da her zaman içgüdüsel olarak yaşarlar. Yani sahipleri artık ruhsal ve bedensel olarak zarar gördüğünde anladıklarında onları geride bırakmayı seçerler. Hali hazırda mental olarak yaralanmış sahiplerini birbirlerine bağlı olan ruh bağlarını kullanarak öldürürler. Bu durum eşsiz ve üstü canavara sahip olmuş bir çok eğitmenin başına geldi ve gelmeye devam edecektir. Bu yüzden herkes eşsiz canavarla anlaşma yapamaz. Onların ruh güçleri bir insanınkinden kat ve kat fazladır. Yani seni her an ruh gücüyle boğabilir ya da bağ anlaşmasını hiçe sayip seni öldürebilir."

Chengiz korkuyla Casandra'ya bakarak "O zaman... O, Efendim Altair'i istediği an öldürebilir mi?" dedi.

Dyrus sakalını sıvazlayarak "Şu an için evet. Altair, mental olarak ağır bir darbe almış durumda. Onun için anlaşmayı bozarak gitmek ve öldürmek saniyelik durumlar. Fakat Altair toparlanırsa durum değişebilir..." dedi.

Chengiz bir kez daha şaşırmıştı. Altair'in diğer eğitmenlerden nasıl bir farkı vardı ki, eşsiz birine karşı baskın gelebilecekti. "Nasıl değişebilir ki?!" Şaşkınlıktan efendim demeyi dahi unutmuştu.

Dyrus, Chengiz'in gözüne baktı sonra tekrardan gözlerini çukura çevirerek "Altair'in ruhuna bağlı iki tane rün taşı var. Bir ruha, iki rün taşı bağlamak... Örnekleri var lakin bağlanma esnasında büyük riskler içerir. Bir de kitabı nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde evrilmiş. Yani ruhu artık bir insanınkinden farklı. Daha güçlü, daha yoğun..."

"Belki de Casandra o yüzden gitmiyordur. Yani gidemiyordur!" dedi Chengiz heyecanla.

"Hiç sanmıyorum. O bir saf kan vampir. Eşsiz canavarlar piramidin tepesinde sayılır. Efendin o senin. Sen de bilirsin. Altair da farklı bir çekim gücü var. Ne kadar bencil, açgözlü olsa da insanlar onun yanında olmak istiyor. Kendinden pay biç. Efendin seni her an öldürebilir. Bunu yapmaz diye bilir misin? Yok. Lakin onun yanından ayrılmıyorsun ya da sadakatsizlik yapmıyorsun. Şu gördüğün canavarlar da işte senin gibi... Ben bu sebebi merak ediyorum? Liderlik mi? Sevgi mi? Güç mü? Sizi Altair'in yanında tutan şey ne?" dedi Dyrus.

Chengiz'in gözleri dolmuştu. Lakin belli etmemeye çalışıyordu. "Ben... Ben bilmiyorum. Lakin onun bizi huzura kavuşturacak kişi olduğuna inanıyorum. O gittiği yolda her şeyi göze alabilen ve gözden çıkarabilecek biri..."

Altair'in o çirkin kahkahaları zamanla kısılmaya başladı. Bir süre sonra da kesildi.

Dyrus çukura doğru ilerlerken "Sonunda uyku perisinin tozundan yapılma merhemli parayı öptü..." diye mırıldandı.

Dyrus hemen çukurun kapısını açtırdı. Kapı açıldığında içeride altınlara gömülmüş Altair'i buldular. Altair'in yüzündeki mutluluk, hamile olduğunu öğrenen bir anneden bile büyüktü. Altair'in gözleri mutluluktan ağlamaktan şişmişti. Lakin herkes efendilerinin normale döndüğünü görünce sevinmişti. Altair'i odasına taşıdılar.

Dyrus hemen altınların boşaltılmasını ve kişilere iadesini emretti. "Bu altınları hemen boşaltın. Daha sonra da bu çukuru kapayın. Altair uyanmadan bunları yapmazsanız, efendiniz bu kez de mutluluktan krize girebilir."

Altair, akşam saatlerinde bir büyük bir baş ağrısıyla uyandı. Uyandığını gören Gümüş ve Altın, kocaman dilleriyle efendilerini yalamaya başladılar. Altair kendini eliyle korumaya çalışsa da bu imkansız gibiydi. "Lan itler! Dondurma mıyım ben yalıyorsunuz?! Defolun lan!" Gümüş ve Altın yalamayı kestiğinde ise Dolar, Altair'in boynuna sımsıkı dolanmıştı. Altair eliyle kendini sıkan Dolar'ı çekiştirerek "Dolar yavrum evladım! Boğuluyorum çekil! Hayvanın evladı sıkma!" dedi. Avro tepeden sarkarak "Annecik!" dedi. Altair, Avro'ya bakarak "Oooo! Üç harf daha öğrenmişsin. Çok zorlama zekanı evladım. Yazık baş ağrısı yapar. Allah'ın özürlüsü!" dedi. Altair tam yataktan doğrulacaktı ki kucağında bir ağırlık hissetti. Ona kıpkırmızı ve kudurmuş gözlerle bakan Casandra'yı gördü. "Efendim..." dedi Casandra. Sesi son derece tahrik ediciydi. Lakin Altair her zaman ki gibi etkilenmemiş hatta ona öfkeyle bakıyordu. Altair "Beni kandırdın! KAHPE!" diyerek yataktan fırladı. Eline, yatağın köşesinde bulunan, Gümüş'ü hata yaptığında dövmek için sakladığı sopayı alarak Casandra'ya vurmak için havaya kaldırdı. Casandra'nın gözlerindeki şehvet daha da artmıştı. Çıkardığı sesler dışarıdan çok yanlış anlaşılacağı bir gerçekti.

"Efendim bir dakika!" dedi. Daha sonra elini açarak büyü yaptı. Casandra'nın elinde kırmızı ışıklar çıkmaya başladı. Işıklar kaybolduğunda ise elinde bir kırbaç vardı. "Efendim, lütfen bununla vurun bana! Bu canımı daha çok yakar." diyerek inledi. Sonra ekledi. "Efendim hadi lütfen alın ve beni dövün." diyerek tekrardan inlemeye başladı.

Bu durumu odadaki koltukta izleyen Dyrus daha fazla dayanamayarak  "Lan aptal velet! Eşsiz canavarını da mı dayak arsızı yaptın lan! Sen ne değişik bir manyaksın!" dedi.

------------------------------------------

Öncelikle Han'ı bir hafta sonra kaldıracağım. Bir sene sonrada yazmaya başlarım büyük ihtimalle.

İkinci olarak yorum yazmaktan çekinmeyin. Çünkü beni motive ediyor hem de kendimi geliştirmemi, kısacası hatalarımı ve güzel yaptığım şeyleri görmemi sağlıyor.

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin