Bölüm 58

2.8K 388 91
                                    

Altair, cebinden ki yüzükten dolayı biraz gergin, prensesi bulduğundan dolayı da biraz şaşkındı. Cümleye nasıl gireceğini tam bilmiyordu. "Şey... Prenses aman komutan, ben şehre doğru gidiyordum. Amacım sizi bulmaktı. Lakin benim aptal itlerden Gümüş, bir domuzun arkasına takıldı. Şu an bile buranın neresi olduğunu bilmediğim yere getirdi."

Prenses, kahkaha atarken, Gorde Yofdan ve Yorgi Gognog şüpheyle Altair'a bakıyordu. Yorgi hızlıca masadaki haritanın üstünü örterek "Yani şimdi sen prensesi arıyordum ve tesadüfen kurdun, seni buraya getirdi öyle mi?"

Altair, masum bir ifade takınarak "Aynen öyle." dedi. Karşısındaki kişinin Yorgi Gognog olduğunu iyi biliyordu. Lakin saf numarasına devam etmenin iyi olacağını düşündü. "Bu arada affınıza sığınarak siz kimsiniz?" dedi.

Gorde bu soru karşısında pis pis sırıtırken, Yorgi kendini aşağılanmış hissetti. Hiddetle "SEN BENİM KİM OLDUĞU MU BİLMİYOR MUSUN?" dedi.

"Üstünüzde ki zırha bakarsak bir askersiniz. Kral şehrinden mi?"Altair dedi.

Gorde'nin sırıtmaları artık onu git gide çirkinleştirirken, prensesin olayı tepkisiz izlemesi Yorgi'yi daha da sinirlendirmişti. "Gorde! Suratını bakılmaz halde çirkinleştirecek kadar komik olan ne?! Söyle de bizde gülelim."

Gorde, bir anda sözün kendine gelmesinden dolayı anlık bir şaşkınlık yaşadı. Daha sonra sırıtmaya devam ederek "Anlaşılan yeni nesiller, senin gibi yaşlı bir adamı tanımıyor. Komik olan bu!" dedi.

Altair, daha sonra Gorde'ye dönerek "Efendi Gorde kendi mi ifade etmekten size selam veremedim. Kusura bakmayın." dedi. Bunun üstüne Yorgi daha da sinirlenmişti. Nasıl olur da şehirde biri Gorde'yi tanıyıp kendini tanıyamazdı. Bu resmen ona bir hakaretti. Üstelik Gorde'nin surat ifadesi, onu daha da sinirlendiriyordu.

"Altair! Az önce onun adını söylediğim için, onu tanıyormuş gibi davranmana gerek yok." dedi Yorgi. Sesi öfkeliydi.

Altair yine o masum ifadesini takınarak "Olur mu öyle şey? Efendi Gorde, Yofdan tüccar ailesinin başındaki kişinin kardeşi." dedi.

Gorde büyük bir kahkaha attı. Daha sonra da Yorgi'ye küçümsermiş gibi bakmaya başladı.

Yorgi, Gorde'ye doğru bir iki adım atarak "Ezik bir tüccar ailesi için fazla cesursun. Unutma ben bir general aileyim." dedi.

Gorde'de bu cümlenin üstüne kibirli bir bakış atarak "Evet, kendi karısını bile korumayan bir general aile." dedi. Gorde, bu cümleyle Gognog ailesinin ormanda kamp ve eğitim yapan, yeni yetme askerlerinin ve onların başındaki karısının uğradığı saldırıyı söylüyordu. Neyse ki 5 yaşındaki çocuğu kurtulmuştu.

Yorgi hiddetle Gorde'nin üstüne yürürken, prenses araya girdi ve "Altair beni aradığını söylemiştin. Beni bulduğuna göre seni dinliyorum." dedi.

Altair, Bir Gorde'ye bir de Yorgi'ye baktı. "Daha sonra, müsait olduğunuz bir zaman konuşalım." dedi.

Prenses iyice merak etmişti. "Beyler toplantıyı burada bitirelim." diyerek onların çıkmasını işaret etti. Gorde çadırdan mutlu ayrılırken, Yorgi bir hayli sinirli ayrılıyordu. Yalnız ikisi de Altair'in prensesle ne konuşacağını merak ediyordu.

Çadırda sadece Altair ve Prenses Isneyla kalınca, prenses "seni dinliyorum Altair." dedi.

"Efendim dağlarda yeni maden yerleri var mı diye araştırırken bir şey keşfettim. Bir köy."

Prenses gülerek lafa girdi. "Dağlarda köylerin olması normal Altair." dedi ve güldü.

Altair içinden "Ho ho ho espri yaptı bal kabağı, koy tabağa ye sabaha!" diye geçirse de gülümseyerek "Siz ve şu ince şakalarınız efendim." dedi.

"Az önce iki aile tartışında biraz gerilmişsindir, diye yaptım." dedi prenses. Kendinden emin ve gurur duyan bir ifadeyle.

Altair daha fazla zeka seviyesini yere indirmeden, istihbaratı vermek için hiç olmamış gibi davranarak "Efendim o köyde ki köylüler bir hali garipti. Zırh giyenler, mızrak taşıyanlar vardı. Üstelik erkek sayısı, kadın sayısına oranla bir hayli fazla gibiydi. Köyde ki büyük bir bina var. Bence orası da silah deposu." dedi.

Prenses şaşırmıştı. Silah deposu önemliydi. Eğer o silahları alabilirlerse, bir taşla iki kuş vurabilirlerdi. Hem onları silahsız bırakacak, hem de o iyi silahları kendileri kullanacaklardı. Isneyla, heyecanla "Altair köy nerede?" dedi.

Altair'in sıkıntı duyduğu yer burasıydı. Köyün yerini kendisi bilmiyordu. Chengiz biliyordu. Dahası orası bir köy mü onu da bilmiyordu. Doğaçlama yaparken fazla yalan söylemişti. Acilen Chengiz'i bulması gerekiyordu. "Efendim sizi buradan götüremem. Malum nerede olduğumuzu dahi bilmiyorum. Önce bir şehre gidelim. Oradan da sizi götüreyim." dedi.

Prenses ilk başta garipsese de Altair, ilk geldiğinde söylediği cümlelerle şimdi söylediğinin uyuşması üstüne kabul etti.

Altair'a bir çadır ayarlanmıştı. Altair çadıra girer girmez, Casandra'yı çağırdı.

"Efendim... Beni mi çağırdınız? Hem de yalnızken... Hem de ormanda egzotik bir çadırın içinde... Yoksa beni..." Casandra şehvetli ve bir o kadar korkunç gözlerle Altair'a bakıyordu.

Altair, hemen lafa girerek "Hayır seni dövmeyeceğim!" dedi. Casandra bu cümle karşısında yıkılmıştı. Sanki yaşama amacını kaybetmiş gibi durağanlaştı. "Neden efendim? Ben, size ne yaptım da beni dövmüyorsunuz? Siz en çok Gümüş'ü seviyorsunuz değil mi?" dedi. Sesi son derece üzgündü.

Altair şaşırarak "Gümüş'ü mü? O salağı mı? O nereden çıktı şimdi?" dedi.

Casandra küsmüş bir çocuk gibi arkasını dönerek "En çok Gümüş'ü dövüyorsunuz ama! O ne yapsa tekme atıyor, kulağını çekiyorsunuz!" dedi.

"Şu an bu saçma muhabbeti devam ettiremeyeceğim. Beni dinle! Dediklerimi yaparsan ödül olarak seni, bizim milli dövme tekniklerimizden biri olan yaş çıbıkla döverim."

Casandra heyecanla havaya zıpladı. "Emredin efendim. Anında yapayım." dedi.

Altair cebindeki yüzüğü çıkararak bunu Gorde Yofdan'ın çadırana götür. Kendi yüzüklerini koyduğu bir kutu olması lazım. Öyle bir kutu bulursan da içine koy. Sonra da Yorgi Gognog'un çadırına git. O uyuduğunda onun rüyasına gir. Rüyasında aksakallık bir dede gibi gözük. Her zaman aksakallı dedeye inanmıştır insanlar. Ona kampı Yofdanların bastığını yüzüğünde Gorde'de olduğunu söyle. Sonra da buraya gel." dedi. Daha sonra da ekledi "Bunları yapabilirsin değil mi? Sonuçta eşsiz bir canavarsın. Üstelik bir vampirsin."

Casandra gülümseyerek "Güçlü canavarları yoksa bunları yapmak basit efendim." dedi ve siyah bir gölgeye dönüşerek kayboldu.

-----------------------------------------------------------

Sabah olduğunda büyük bir bağrışma ve kılıç sesleri vardı. Casandra ise Altair'in yanına yatmış, uyanık halde bekliyordu. Altair'in dediklerini yaptıktan sonra tüm gece dayak yemek için beklemişti. Altair, uyandığında kendine bakan bir çift kıpkırmızı vampir gözlerini görünce istemsizce korktu. "Ananı avronu..."

"Lan manyak! Dikmiş gözlerini bana ne bakıyorsun öyle?"

"Efendim güzel uyuyordu. Uyandırmak istemedim." dedi ve gözleriyle bir ağaçtan kopardığı ince yaş dalı gösterdi.

"Söz sözdür" diyerek Altair yaş dalı aldı.

Altair'in çadırının önünden geçen biri, kesinlikle olayı yanlış anlayabilecek sesler çıkıyordu. Lakin şu an kamp karıştığı için kimse farkında değildi.

Altair çadırdan çıktıktan sonra Yofdan ve Gognog ailelerinin birbiriyle savaştığını gördü. "Ah memleketim ah! Ne vardı şimdi şurada, bir ince belli bardakta çay, bir dürme sigara, bir de küçük ahşap sandalye olsaydı. Manzaranın tadı bir acayip çıkardı."



Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Where stories live. Discover now