Alıntı: "Perestiş"

536 21 45
                                    

Uyuşuk yazarınızdan size ufacık bir kesit. Asıl bölüm gelene kadar umarım verdiğim uzunca arayı telafi eder :) Hepinizi seviyorum, en kısa zamanda aynı kanatların altında buluşacağız.

❄❄

Yağan yağmur altında dövülen benim bedenim değildi. Zira tenime ne yağmur damlası değiyordu ne de esen rüzgâr beni üşütüyordu.

Hangisi daha zordu bilmiyorum. Aklımı da kanım gibi durduran bu olay sonucu nasıl toparlanacağımı bilmiyorum. Hani geçse dese birisi, geçmeyeceğini bile bile inanırım. Bitecek dese o kişi yeniden başlayacağını bile bile kanarım.

Her bitiş yeni yeni başlangıçlara gebeyken aksine olacağına kim inandırabilir ki beni?

Susmak... En az konuşmak kadar yorucu en çok konuşmak kadar acıtıcı bir eylem değil mi?

Ölüm gibiydi sanki ayrılıklar ve vedalar da onlara eşlik eden Azrail'in gölgesiydi benim dünyamda. Dünyama dair tek bir kalıntı kalmamış olsa dahi ben bu sıfatla devam ettireceğim her cümlemin öznesini.

Aklımın başında olmamasının sebebini biliyorum ve bildiklerimi bir cımbız misali tutarak elimde zihnimin söküğünün ucunu bulmaya çalışıyorum. Fakat o söküğün cımbızın ucunda olduğunun da farkındayken yapıyorum bu eylemi. Ne kadar zor içinden birisini uğurlamak, ah ne kadar zor bu eylemden sonra yaşamak...

Kollarının beni sarmasını istediğim adamdan, fersah fersah uzak olan bir adamın koynunda gözyaşlarımı hırçın bir şekilde döküyordum. Onun bana yaptığını zulüm olarak sıfatlandırırım da size benim Harun'a yaptığımı neye dökerek anlatırım bilmiyorum.

Cevapların kendi içimde saklı olması aslında bu denli, bu girdabı dayanılmaz kılan. Biraz daha yaşamak istemem, biraz daha dünyayı görmek istemem ve az biraz daha ölüm korkumun yerini başka hislere bırakmak istememden kaynaklanıyor. Ve tabii en çok bebeğimin kokusunu içime çekip, onu bu kötülüklerden bir beş dakika daha koruyacak olmanın verdiği hazzı yaşamak istememden de ileri geliyor.

Kendi iç muhakememde dövünürken aslında bunun bir de fiziki boyutu vardı, onu gözlerinizden sakındım. Tırnaklarımı geçirdiğim Harun'un derisini kaldırırken etinin üstünden, aynı zamanda onun ellerinden kurtulmak için de bir mücadele veriyordum. Ondan uzaklaşmam ve bu sözleri sindirmem gerekiyordu.

"Bırak beni!"

Bırakma bizi!

"Bırakmam! Kendi gel Evrem."

Kollarında daha da hırçınlaşmaya başlamamla birlikte karnımda da şiddetli bir kasılma hissettim. Şeytanım nasırlı ellerinin ayasını göbeğim boyunca gezdirmeye başladığında, elinin üzerinden kıvılcımlar çıkmaya başladı. İki çakıl taşını birbirine sürtmeye benzeyen bir hırıltı boğazının derinliklerinden kulaklarıma ulaştığında nefesim boğazıma takılı kaldı. Başım geriye, Harun'un omzuna düştü ve güçlü bir el saçlarıma yapıştı.

Çatlamış dudaklarının kabuklu yapısı yanağıma değdiğinde, gülkuruları gibi yapışıp kalıyordu yüzümde. Bir yanağımda şeytanımın sıcak mı sıcak dudakları, diğer yanağımda ise Harun'un soğuk mu soğuk dudakları varken hareketlerim emir almış bir asker gibi aniden durdu.

23.58Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin